Ben de, Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkın Pekin gibi düşünüyorum.
Karşımızda kendi halkına ateş açan, sivil insanların üzerine tank süren, Meclis’i bombalayan, Cumhurbaşkanı’nı öldürmeye çalışan bir yapı var.
Çok tehlikeli bir yapı üstelik bu...
Biricik özelliği, “irrasyonalite”ye prim tanıması, gerçeklik duygusunu zorlayan bir “hayal dünyası” içinde yaşaması...
Hani, Cumhurbaşkanı’nın öldürülmediği bilgisini alınca canlı yayında çöken Kerim Balcı diye bir tip vardı...
Bu tip, geçenlerde, Amerika’da yayın yapan yerel bir FETÖ kanalında açıklama yaparken görüntülendi.
Liderlerinin vasıflarını sıralarken şöyle diyordu: “Rasyonel davranmak zorunda değildir. İrrasyonaliteye göre hareket edebilir. Rüyalarla hüküm verebilir.”
Sorun da bu zaten...
Gerçeklik duygusunu yitirdiğinizde, yani rasyonel aklı zorlayan bir gerçeklik dünyası içinde yaşadığınızda, artık sizden her şey beklenebilir.
Halkın üzerine tank sürmek, Meclis’i bombalamak, Cumhurbaşkanı’na “katil timleri” yollamak, taraftarlarınız ve bağlılarınız açısından “hesap verilmesi gereken tasarruflar” olarak görülmez.
15 Temmuz’da manyak yüzünü göstermiş ve kendisini irrasyonel bir düzlemde gerçekleştiren FETÖ’nün bundan sonra da benzeri “manyaklıklara” yönelebileceğini, bu kez çıtayı daha yüksek tutacağını öngörmek, artık “öngörü” sayılmamalı.
Her şeyi yapar bu adamlar.
Kendilerinden her melanet beklenir.
FETÖ derken, sadece bu örgütü var eden (irrasyonel) değerler sisteminden bahsetmiyoruz. Bir yönüyle dışa açık bir örgüt bu... Dünyadaki meşruiyetini, kurduğu “irtibatlar”dan alıyor.
Hadi daha açık konuşalım: FETÖ, aynı zamanda bir “CIA yatırımı...”
“Yeniden darbe olur mu?” sorusuna cevap ararken, bu irtibatları da hesaba katmak durumundayız.
Türkiye’nin “sevilmeyen” bir ülke olduğu, Batılı müttefiklerimizin oluşturduğu bir konsorsiyum tarafından hedefe konulduğu sır değil.
Türkiye’yle (özellikle Cumhurbaşkanımız Erdoğan’la) ilgili duygularını açık dille ifade etmekten çekinmiyorlar. Darbenin bastırılması, birçoğunu huzursuz etti. Bunu ifade etmekten de çekinmiyorlar. Hatta, daha öteye geçiyorlar, ölmediği için Erdoğan’ı suçluyorlar.
Bu tavrın (bu tutum alışın), yeni “kalkışmalar” için meşrulaştırıcı işlev gördüğü açık...
Şunu anlatmaya çalışıyorum:
Yeniden deneyeceklerdir.
Ya da, bir kalkışmayı meşrulaştıracak siyasal/toplumsal yarılmaların oluşmasını bekleyeceklerdir. İsmet Paşa’nın ifadesiyle, darbe için “şartların olgunlaşmasını” kollayacaklardır.
CHP’nin yöneldiği “yeni siyaset” (aslında “eski siyaset” demek gerekir) bu konuda birtakım can sıkıcı emareler barındırıyor. Bu partinin liderine, kurduğu temaslara, üslubuna, muhalefet tarzına bakmak gerekiyor.
“Yenikapı ruhu”diyen ama bu ruhu yok etmek için elinden her melaneti sergileyen Kılıçdaroğlu, muhalefetini yeniden eski denklem üzerine kurdu.
Kutuplaştırıcı bir siyaset izliyor. Yani, yaşam biçimi siyaseti yapıyor ve hiç de gereği yokken “eski defterleri” kurcalıyor.
Bir taraftan (“laikliği” ve “cumhuriyetin değerleri”ni öne çıkararak) “eski”nin (eski anakronik siyasetin) izini sürüyor, diğer taraftan “mağdurlar” edebiyatı yapıyor; FETÖ’cülerin ve PKK’lı kamu görevlilerinin gadre uğradığı
nı söylüyor.
Bir “kalkışmaya” gerekçe teşkil edecek ne kadar malzeme varsa, sorumsuzca üzerinde tepinmeye devam ediyor.
Tabii bunu yaparken de içinde “kaçak saray” ve “ayakkabı kutusu” geçen cümleler kuruyor.
Bunlar, takdir edersiniz ki, FETÖ’nün ve yeni bir darbe arzulayanların iştahını kabartacak gelişmeler.