Türkiye’nin bulunduğu konum ve tarihsel bağlar nedeniyle Asya coğrafyasına hâkimiyeti, doğal sürecin seyriydi. Kadim İpek Yolu hattına baktığımızda, tarihteki kurduğumuz birçok devletlerin şahlanış süreci iki temel hatta bağlıydı. Biri ve en birincisi İslam bayraktarlığına talip olmaktı. İslam medeniyetinin sancaktarlığını kendine vazife edinmiş bu devletlerin, bir de ekonomik olarak şahlanış süreci, bu kadim Asya toprakları üzerinde bulunan ticaret yollarına hâkimlik dönemi ile mümkün olmuştur.
Ve İpek Yolu hattı, coğrafyanın doğal ekonomik alt yapısını oluşturabilmiştir. Bu ticaret hatlarını ve ticaretin seyrini değiştirilmesiyle, Batı ve Amerika kıtası paranın merkezi haline getirildi. Dikkat ederseniz; büyük savaşlar ve büyük servetlerin merkezi olan Asya topraklarında huzurun kaçırılması, bölge güçlerinin birbiriyle savaştırılması sonucu olarak ticaret hatlarının seyri Asya’dan Batı’ya kaydırıldı.
Şimdi yeniden Asya açılımı söylemiyle Türkiye, esasında blokları veya tarafını değiştirmekte değildir. Yani artık bloklar ve kıtalar arasında yeni ittifaklar söz konusu değildir. Öyle olsaydı İngiltere yani Batı ve Amerika kıtasının ticaret merkezine getirilmesinde esas akıl oluşturan devlet, Çin’le yeniden tek başına ilişkileri benimseme yolunu tercih etmezdi. Kimse “İngiltere eksen kayması yaşamakta” demiyor! “İngiltere, Batı ittifakını Doğu’ya değiştirdi” söylemiyle yürüttüğü siyasetini eleştiren de yok!
Evet, “yeniden Asya açılımı” terimi ve fiili alt yapısı oluşturulduğundaki gücü yorumlarken, neden “yeniden” sözüne dikkat etmemiz lazım. Bu yeni tercih değildir. Bu eskiden de kullandığımız, içinde bulunduğumuz coğrafyanın doğal ticari donanımının yeniden konjonktürel olarak ciddi bir siyasi ve ekonomik güç merkezi haline geldiğinin habercisidir ve bu durumda “Türkiye olarak konum ve etki alanımızı doğru istikamette kullanacağız” içeriği taşımaktadır.
Şimdi dikkat ederseniz, güzergâhın tamamında sürekli zinde tutulması mümkün olan yaralar söz konusudur. Keşmir meselesi veya Doğu Türkistan veya Yukarı Karabağ gibi meseleler oluşturulmuş ve ileri dönemler için sakince bekletilen kriz içerikli konuların bazen yoğun, bazen ara ara devreye sokulması, ilerideki sorunların da işaretidir!
Ermenistan Cumhurbaşkanı Paşinyan, “Yukarı Karabağ’ı Ermenistan’ın terkip parçası” olarak ilan etme cesareti veya Keşmir’de tekrar Hindistan üzerinden yaptırılan provokatif içerikli kriz ortamı, Gürcistan’da uzun zamandan beri devreye sokulan anti-Rusya alt yapılı siyasi gelişmelere geniş pencereden baktığımızda, neden bahsettiğimi açıkça görebiliyoruz.
Şimdi Akdeniz’deki gelişmeleri ve sondaj gemilerimizle orada bulunmamızı, biraz da bu anlayış içerisinde değerlendirmemiz lazım. Amerikalıların Suriye konusundaki ısrarı ve halen terör örgütlerini kendilerine muhatap olarak görmeleri, meselenin ABD’nin geleceği açısından vahametini de göstermekte.
Evet, Asya coğrafyası kendi iç sorunları ile zengin bölge! Evet, tek başına Çin faktörünün gelecek açısından sorunlara kapılacağı gözükmekte. Hatta ABD ile Çin anlaşırsa da dünya açısından iyi bir tabloya işaret değildir. Tek başına Çin’in dünyadaki ekonomik hegemonyası da iyi bir gelecek vadetmemekte.
Zaten bu nedenle geldiğimiz dünya şartlarının bloklar veya ittifaklar alt yapısını pekiştirmediği açıktır. İkili, üçlü veya bölgesel, yerel veya küresel konu başlıklı ilişkiler dönemine girildiği gözükmekte.
Lakin Asya’nın kendi içindeki sorunlarının çözülmesi, sadece ekonomik değil, hem de insan hak ve özgürlükleri konusunda problem alanlarını kapatması gerçekleştirilmezse, bu yeni dönemi kabul etmeyen gücü ve o güçlerin Asya coğrafyasında kanayan yara arayışı veya mevcut oluşturulmuş fiili krizler üzerinden, bu coğrafyanın yeni ekonomik ve siyasi güç haline getirilmesi hayli müşkül olacaktır! Sadece ekonomik ve ticari bakış açısı ile gelecek inşası, tek başına refah ve istikrar için yeterli değildir!