Nasıl 11 Eylül saldırısı Batılı insanın zihninde dönüşüme yol açtıysa, Yeni Zelanda Cami saldırısı da Müslüman zihinleri dönüştürecektir. Çünkü bu saldırı yoğun Batı ve Hristiyan sembollerle, açık bir İslam karşıtı manifestoyla, ölümcül ve aşağılayıcı bir şekilde yapılmıştır. Saldırı bizzat Müslüman kimliğin kendisinedir. Dünyanın her tarafındaki Müslümanlar bu saldırıyı bizzat kendilerine yönelik algılamışlardır. Bu sebeple de Müslüman zihninde derin izler bırakacak, düşünme kodlarına yerleşik kalacaktır.
Yeni Zelanda saldırısı sapkın bir bireyin eylemi ve zihin dünyasından ibaret değildir. Brenton Terrant kendisine benzeyen ırkçı ve Müslüman karşıtı topluluğunu direkt, Hristiyan Batı topluluğunu da sembollerle dolaylı temsil etmektedir. Yani cami saldırısı veya 11 Eylül saldırısı sosyal anlamda küçük bir grup meselesi değildir. Bu tür sembolik ve ölümcül eylemler tüm dünyada toplumsal kılcallara kadar etkiler üretirler.
Travmatik yaşantılar bireysel değil toplumsaldır
Travmatik yaşantıya ister bir birey uğrasın ister bir topluluk uğrasın, travmanın psikolojik boyutları her zaman olaydan direkt etkilenen kişilerin ötesine geçer. Bir kadın cinsel bir saldırıya uğradığında, muhatap sadece o kadın değil tüm toplumdur. Bir cami cemaati terör saldırısına uğradığında mesele sadece cami cemaati ve aileleri ile ilgili değil, tüm dünya ile ilgilidir.
Bireysel bir cinsel saldırıya uğrayan kadının iyileşmesinin bir boyutu her zaman toplumun nasıl bir tepki verdiği ile ilgilidir. O kadının iyileşmesi için saldırgana zalim, saldırıya uğrayana mazlum demeli; saldırganı kınayıp cezalandırırken, saldırıya uğrayanı masum görüp desteklemelidir.
Yeni Zelanda terör saldırısının da etkisinin hangi boyutta olacağı diğer insanların, toplulukların ve devletlerin nasıl tepki vereceğine bağlıdır. Dünyanın tüm Müslümanları batılı insan tipinin, Yeni Zelandalıların, Yeni Zelanda hükümetinin, Avrupa devletlerinin ve liderlerinin, Amerikalıların ve Trump’ın ne dediğine hatta ne yaptığına bakıyor. Yaşanan acıyı Batılı bireylerin bir kısmının sahiden yaşadığı anlaşılıyor. Camide sahiden ağlayan bir Yeni Zelandalı, ırkçı bir siyasetçinin kafasına yumurtayı geçiren çocuk bu durumun gerçek göstergeleri. Ama olayı bireysel sapkınlıkla izah etmeye çalışan, geçiştirme çabasında olan tepkiler daha yaygın.
Batı kendi terörünün yapısal olduğunu kabullenmek istemiyor
Batılı devletler cami saldırısını yapan kişilerin terör akımı olduğunu, bu terörün ırkçı, İslam karşıtı ve Hristiyan sembolleri üzerinden geliştirildiğini anlamak istemiyor. Üstelik bu örgütlenmeleri durdurmak için etkili önlemler almıyor. Bunu siyasal bilinci olan Müslüman bireyler zaten uzun süredir görüyor, biliyor ve söylüyordu. Uzun zamandır İslamofobik eylemler raporu zaten yayınlanıyordu. Fakat bu saldırıdan sonra bu durumu sadece siyasal bilinci yüksek olan bireyler değil, tüm toplumsal katmanlardaki Müslümanlar bilir ve hissedecek hale gelecektir.
Müslüman olmayan topluluklarda yaşayan Müslüman birey ve topluluklar artık güvende olmadıklarını daha yakından anlamış oldu. Her an ölümcül saldırıya uğrayacakları bilinciyle yaşayacaklarıdır. Yaşadıkları topluma ve devlet düzenine karşı daha şüpheci olacaklardır. Çünkü kendilerini şüpheli olarak izleyen devlet mekanizmalarının, kendilerini öldüren kişileri şüpheli olarak aramadıklarını artık yakından biliyorlar.