Türkiye’de özellikle ekonomik-siyasi denklemdeki son gelişmeleri sorgulayanlar, hala klasik sistem üzerinden sebep-sonuç ilişkisi kurmaya çalışıyorlarsa ve hala eski alışkanlıklara göre çıkarımlar yapıyorlarsa, çıkarımlara varmaları çok zor! Sistem değişiyor ve YENİ DENKLEMİN merkezinde “SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANI” gerçeği var. Gelişmeleri eski anlayış ve alışkanlık ile analiz edip de “sonuca” varamayanlar, değişen denklem ve gerçeği idrak edemedikleri için zorlanıyorlar... SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANLIĞI gerçeği idrak edilip denklemler buna göre sorgulanınca başta güç merkezleri dahil birçok tanımlama değişiyor... Bu tespitler eşliğinde varılan sonuç net; değişimi doğru gözlemleyip, taşları yerine oturtabilenler, doğru sebep-sonuç ilişkisini kurabilirler...
Bu girişi neden yazdım?
Nedeni çok açık; eski denklem ile “elde edilmesi imkansız” ekonomik başarıların da önü açıldı ve Türkiye yeni bir “ekonomik model’i” sorgularken, denklemin ve modelin de “özü” değişiyor...
Sevgili dostlar, bu giriş sonrası gelelim yeni modeli daha doğrusu “üretim-vizyon” odaklı modeli tanımlamaya...
Nasıl bir Türkiye modeline geçiyoruz?
İlk etapta nereden geldiğimizi anlayalım...
Sevgili dostlar, 1946 devalüasyonu ve ikinci dünya savaşı bunalımında “yön arayışı” ile iyice bunalan Türkiye, dışarıdaki yerleşik yapının içeride türetmeye başladığı “burjuva sınıfına” ve onların uzantısı olan siyaset adamlarına maalesef teslim oldu... 1950-1960 arasında “kendini bu yapıdan” kurtarmayı deneyen Menderes ve ekibi, Türkiye’yi bu kalıptan çıkarmayı denese de “içerideki türetmelerin tahrikleri” ve dış odakların “tezgahı” ile Türk Askeri tarafından linç edildiler... Ordu iyi niyetle (aklınca) hareket ediyordu ama aslında Türkiye’nin geleceğini-bağımsızlığını ve potansiyelini biçiyordu... Aynı durum 1960’tan 1977’lere kadar devam etti. Yerleşik yapı palazlandı, Burjuva’nın biti kanlandı, halkın varlıkları transfer edildi. 1977-1980 arasında “Türkiye’de başlayan fikri ve maddi” kıpırdanmaya izin verilemezdi, “NETEKİM DE” verilmedi! 1980’de yine aynı çark çalıştı ve 1960’da Türkiye’yi “asker süngüsüyle” tuzağa yeniden çeken DÜZEN, bu sefer yine aynı yola başvurdu. 1980-2003 arası yöntemin “sadeleştiğini” fakat 28 Şubat ve elektronik darbe denemeleri dahil yapının aynen çalıştığını gördük. Sistemin özü hep aynıydı; “dışarıdaki düzen-içerideki türetme taşeronlar-planlanan medya-sanal kamuoyu” gibi unsurlar el ele vererek, askeri de sahaya çekerek, Türkiye’yi istedikleri kalıba döktüler.
Sonuç: 1946-2003 arasında Türkiye ekonomisi asla “üretim-bilgi-vizyon temelli” olmadı. Montaj endüstrisine dayanan sanal üretim ve arkasında “dağ gibi faiz ile” halkın varlıklarını emen bir yapı sürekli çalıştı... Bizler “ülkenin bir şey yaptığını” düşünürken, yapar gibi görünenler “faaliyet dışı kar” şapkası altında halkın 2 trilyon dolardan fazla bir varlığını “faiz+anapara” olarak emdiler. O dönemdeki Siyasi İrade’nin bu süreçte “o sınıfa aktardığı” varlık ve rant bu paranın dışında...
Son söz: 2008 sonrası, o dönemin Başbakan’ı olan Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın “IMF’siz devam kararı” ve ekonomideki yönetime damgasını vurmaya başlaması ile Türk ekonomisi “Bilgi Temelli Modele” doğru hızla ilerlemeye başladı... Türkiye değişecek, değişiyor, büyüyecek, büyüyor ve en önemlisi üretiyor ama ÇOK DAHA FAZLA ÜRETECEK...
Nice zaferlere... Yeni zaferler ekonomik olacak... YENİ TÜRKİYE, yeni ekonomi paradigması üstünde yükselecek...