Prof. Gökhan Çetinsaya’nın başkanlığı ile birlikte YÖK’te önemli hareketlenmeler başladı.
Önceki başkanlık döneminde de türban meselesi uygulamada (?) çözüldü, katsayı yanlışlığı ve haksızlığı ortadan kaldırıldı, şimdi de yeni bir yasa taslağı var önümüzde; işler bir biçimde ilerliyor ama ilerleme hızı insanı çileden çıkaracak kadar düşük, bunu da unutmayalım.
Yeni yasa taslağında çok önemli iyileştirmeler var, Kenan Evren’in üniversite kanununda ifadesini bulan bazı anormallikler kaldırılıyor, bunlara aşağıda yer elverdiği ölçüde değineceğim.
Ancak, ilk vurgulamak istediğim konu, bazılarımıza uçuk gelebilir, üniversite sisteminin etkinliği için bir yasaya ihtiyaç olduğuna inanmamam; hatta, muhtemelen, bir yasa ile, anayasa maddeleri ile düzenlenmeyen bir üniversite dünyası çok daha etkin, çok daha başarılı olacaktır kanısındayım.
Çok kısa bir süre sonra, muhtemelen on sene içinde, teknolojinin geldiği aşamada denklik gibi bir saçmalığa gerek duymaksızın üniversite sistemi dünyanın en dışa açık, en rekabetçi sistemi olacak ve kimse de böyle bir sistemi ulusal düzeyde yasayla düzenleyemeyecek;küresel piyasalar, küresel kurumlar üniversite sisteminde denkliklerin ve akreditasyonların temel belirleyicisi olacaklar, bunu erkenden görenler daha başarılı olacaklardır, bunu da geçerken ifade etmek istiyorum.
Biz yine kendi dünyamıza, sistemimize, yeni taslağa dönersek, bir-iki noktanın çok önemli ilerlemelere tekabül ettiğinin altını çizmek Prof. Çetinsaya’ya bir vicdan ve akıl borcu.
Yasa taslağının ikinci maddesinde ifadesini bulan temel ilkelerin yazılış biçimi çok doğru bir yönelime tekabül ediyor, ilkel formülasyonlara yer vermiyor, burada detaya girmek istemem, ne demek istediğimi mevcut yasanın temel ilkeleri ile yeni taslağın temel ilkelerini mukayese eden görebilir.
Vakıf üniversitelerini çevreleyen yasal cendereyi aşmak için özel üniversitelerin kurulabilecek olması da çok önemli bir ilerlemeye tekabül ediyor; devlet ve vakıf üniversitelerinde de rektörlerin gücünün sınırlanması, bu gücün kurullara devredilmesi yine çok olumlu bir adım.
Bu kısa yazıda giremeyeceğim başka olumlu gelişmelerin yanı sıra değişmeyen olumsuzluklar da mevcut; Türkiye’de ortaöğretim kurumlarının mevcut ve yakın gelecekteki düzeyleri belli iken üniversitelerin lisans (sekiz yarıyıl) aşamasına yüklenen amaç bence çok yanlış, lisans en fazla altı yarıyıl olmalı, öğrenciyi iki temel alanda, insan ve doğa bilimleri alanları, en temel ve genel bilgilerle donatmalı, mesleki yetki vermemeli, sistem lise sonrası 3+2 olarak düzenlenmeli, altı yarıyılda genel bir lisans (bu isim de değişmeli) seviyesi sonrası iki senelik uzmanlık öğretimine geçilmelidir.
Örnek vermek gerekir ise, liseyi test sorularıyla boğuşarak bitiren ve üniversiteye gelen, yabancı dil, tarih, felsefe, matematik gibi dallarda çok yetersiz bir öğrencinin dört senede hukukçu yapılması bence olanaksız, zaten şekilde görüldüğü gibi de olmuyor; mesleğe girişlerde de meslek odalarına, barolara yetki verilmeli diye düşünüyorum ama İstanbul Barosu örneği beni bu doğru fikri seslendirmeme engel oluyor doğrusu.
Yasa taslağı kanunlaşırsa çok önemli bir aşama olacak ama meselenin bir de anayasa bölümü var; Kenan Evren Anayasası’nda üniversitelere yönelik üç madde, 130, 131 ve 132. Maddeler bulunuyor. İlk ikisi zaten sistemi cendereye almaya yetiyor, bu iki maddede sayısız kere “Devletin denetim ve gözetimi” ifadesi geçiyor, sanki potansiyel bir suçludan bahsediliyor.
Çok merak ettiğim bir konu da 132. Maddede değişiklik yapılıp yapılmayacağı yani TSK ve Emniyet Teşkilatı’na ait yükseköğretim (?) kurumlarının yeni bir Anayasa’da nasıl düzenleneceği.
Bu konuyu bir yazıya sıkıştırmak olanaksız, konuya sık sık geri döneceğim.
twitter.com/KarakasEser