Yıla nasıl girerseniz öyle geçer” derler, ama genellikle doğru çıkmaz bu öngörü; zamanın kendine göre bir dinamiği vardır çünkü... Neşeli girersiniz yeni yıla, kasvetli geçer; hasta, bitik, moralsiz girersiniz, hiç bitmesini istemezsiniz...
‘Zamanın dinamiği’ dediğim şeydir yılları önemli kılan; zamanın dinamiğini doğru değerlendirip ona uygun bir yol tutturanlar için, her yeni yıl, umutlarla doludur...
Türkiye bu anlamda hem şanslı hem de şanssız bir ülke: Dünyanın en değerli bölgesinde bulunduğuna hiç kuşku yok; stratejik önemi müthiş bir ülke burası... Yanlışlarımızı telâfi ettirecek kadar dikkate alınması gereken bir ülkede yaşıyoruz. Çalışkan ve çalışkan olduğu kadar da kolay aldatılamayan bir halkı var.
Bu yüzden dertsiz başımıza dertler açabiliyor, zaman zaman birbirimizle geçimsizlik sorunu yaşayabiliyoruz. Sırt sırta verip hayatı kolaylaştıracak yerde gereksiz kavgalarla enerjimizi tükettiğimiz oluyor. Kendimizi fazlasıyla ciddiye alıyoruz... Her şeyin ‘bize özgü’ olması gerekiyormuş gibi etrafımızdaki dünyaya gözlerimizi kapattığımız çok oluyor...
Pire için yorgan yakılır mı? Biz yakıyoruz...
Örnek mi? Çok kolay...
Son iki haftayı ‘yolsuzluk’ eksenli siyasi tartışmalarla ziyan ettik. ‘Yolsuzluk’ elbette ciddi bir olay; ama münhasıran ‘bize özgü’ bir olay değil. ‘İktidar’ dediğimiz olgu ve insanın doğası siyaseti ‘yolsuzluk’ yapılmasına müsait hale getiriyor. Almanya’da cumhurbaşkanı (Christian Wulff), İtalya’da başbakan (Silvio Berlusconi) düzeyinde işlendi şu yakınlarda yolsuzluklar; her ikisi de konumlarını kaybettiler...
Konu hem ‘bize özgü’ değil, hem de bugüne... Siyasi tarihimizin herhangi bir sayfasını açınız, orada yolsuzluklarla veya en azından yolsuzluk iddialarıyla karşılaşacaksınız...
Neden o zaman bu denli sarsıntılı geçiriyoruz bu son iddiayı?
Akıl alır gibi değil...
Diyelim, iddiaların bütünü doğru: İran üzerinden yürütülen ticaret trafiğinde sızıntılar olmuş... Bakan oğlunun odasındaki kasalar rüşvet paralarıyla dolup taşıyor... Banka müdürü ayakkabı kutularına dolarları şahsı için istif etmiş... Bakanın kolundaki saat dünyanın en pahalı saati... Acaba yolsuzlukların tümünün çapı ne olabilir? Ne kadar bir para haksız yere el değiştirmiş olabilir?
On milyon? Yüz? Bir milyar? Herhalde daha fazla değildir...
İyi de, iki hafta içerisinde, bu tartışma yüzünden, ülkemizin kaybı en az 100 milyar dolar... Zararı bunun birkaç misli olarak hesap edenler de var.
Yolsuzluk yüzünden Almanlar cumhurbaşkanını, İtalyanlar başbakanı yerinden ettiler; bizdeki kadar gürültü kopmadığı için, olayların sarsıntısının etkisi olağanüstü sınırlı kaldı. Biz ise doğruluğu bile kuşkulu iddiaları tartışırken ekonomik dengeleri altüst, milli serveti heba etmeyi başardık...
Aferin bize...
Zaten bu yüzdendir ki, onlarda kimse olanı ‘dış mihraklara’ bağlamıyor; bizde ise sarsıntı derin yaşandığı için, ilk aklımıza gelen ‘dış parmaklar’ oluyor.
Oysa ne yapıyorsak, kendimize kendimiz yapıyoruz...
Hep gülerek veya ağlayarak girecek değiliz ya yeni yıla, bir defa da bunları düşünerek girelim...