1- Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında Çözüm Süreci hakkında farklı duruş mu var? Çözüm Sürecini kuran ve en başından beri yol haritasını bizzat belirlemiş lider olarak Erdoğan’ın Çözüm ve Barış Süreci hakkındaki kararlılığı, liderliği bellidir. Dolayısıyla gerek İzleme Komitesi gerekse Dolmabahçe Deklarasyonu hakkındaki eleştirel duruşu, özde esasta bir farklılık değildir diye düşünüyorum. İşin yöntemi ki genelde istişare etrafında geçiyor polemik, bendeniz Başbakanın Liderle istişare etmeden bunca önemli bir konuda hareket edeceğine de ihtimal vermiyorum... Ama istişarenin yöntemi hakkında farklı hassasiyetler beklentiler olabilir ki Erdoğan’ın özellikle son söz hakkıyla ilgili zımni vurgusunu, Başkanlık Rejimi bağlamındaki ısrarlı duruşunun tahkimi olarak okuyabiliriz.
2- Her ne kadar tatlıya bağlanırsa bağlansın son durumlar; dış analizden bakıldığında; bir krizdir, en azından yönetilen kriz tecrübesidir. ‘’Yönetilen kriz tecrübesi’’ kavramını bilerek kullandım zira Tayyip Erdoğan gibi güçlü ve son 20 yılını sürekli kazanarak ve içeride dışarıda siyasete yön veren liderlikle perçinlemiş bir politikacının kontrollü gerilimleri de yöneteceğini düşünüyorum...
Özde değil yöntemsel farklılaşma da desek; Fidan’ın adaylığı, Merkez Bankası ve takiben İzleme Komitesi ile Dolmabahçe Deklarasyonu üzerinden yaşadıklarımız başka bir şeyin altını çiziyor: Sistem Değişikliğinin... Başkanlık Rejimine henüz geçilmemiş olması, fiili olarak ‘’bekleme odası’’na alınmış Parlamenter Demokrasi diye özetlenen işler, teknik detay değildir. Esas Teşkilat değişimidir içinden geçtiğimiz nebula. Medya yorumcularınca Cumhurbaşkanının Hükümete getirdiği eleştiriler başlığında görülen hadiseler, Başkanlık Rejimine bir an evvel geçilmezse yaşanabilecek çift başlılık krizine önemli birer işarettir ve Cumhurbaşkanı tüm bunları somut olarak idrak etmemizi istiyor olabilir, yönetilecek krizler bağlamında değerlendiriyor olabilir. Bunlar sadece tahmin...
Lakin kendisini uzun yıllar izlediğim kadarıyla güç konusunda diyalektikçi bir yaklaşımı vardır; farklı görüşlerin duruşların yönetilebilir gerilim olarak kaldıkları sürece birbirini tartıp çarpışmasından tedirgin olmaz, had/hudud belirli olduğu sürece...
3- Arena. Geleneksel güreşe veya pehlivanların yayıldığı gümrah çayırlara, er meydanına değil de yaptığım atıf niye Roma’ya? Gladyatörlerin rakibini imhaya odaklanmış Roma kavgalarına daha yakındır bugünün politik dili çünkü. Sosyal medyaya bakın, istihdam edilmiş trollerin diline, toplumsal karşılıkları olmasa da medyada etkin yer kapmış son zaman cengaverlerine bakın... Hıyanet üzerine endekslenmiş ve giderek alevlendirilen kriminal bir dil belirliyor artık arenanın duvarlarını, sınırını... Son Arınç/Gökçek polemiğinde de gördüğümüz buydu; tartışmanın ana kulvarı, henüz geçilmemiş Başkanlık meselesinin yol açacağı handikaplarken, ofsayttan bir trol çıkışıyla iş, aile içi bir sataşmaya evrildi maalesef.
Münevver Hanımın ve evlatlarının bunca yılın emeğinden sonra bu şekilde dile dolanmaları gönül kanatıcıdır. Çok değerli bir öğretmendir Münevver Hanım, evladını da bu davaya hibe etmiştir. Sizin 17 yaşında bir evladınız öldü mü hiç, babasıyla parti çalışmalarına koştururken... Şimdi her önüne geleni kendi ikbaline engel gören yeni mahalle sakinlerinin kaçı evladını, ailesini hiç göz kırpmadan verdi adadı bu davaya? Bülent Bey böyle biridir...
Peki Yeni Türkiye’de bunun bir değeri var mı?
4- Yeni Türkiye’de siyasetin yolu, kompetanlığın ve pragmatizmin yanı sıra, değerler dünyasından geçecek mi? Gönlü, vicdanı, emeği ciddiye alacak mı mesela yeni siyaset, emin değilim. Ben bir miadın dolduğunu düşünüyorum. Siyasete misyon ve değerler anlamı yükleyerek onu dava kılan bizim orta kuşağın miadı doldu.Siyasetin kutsaldan kopuşu belki de normalleşmedir. Ama misyon ve değerler manzumesi olmasa da sözgelimi en azından kurallara uygunluk gibi kaidelere ihtiyaç hep olacaktır.
Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim demiş Hz. Ali...
Bir de Allah için vermek var, sevdiklerinden vermek... İnsan suresi 9. ayetteki ebrarın sözlerinden mülhem: ‘’... sizden ne bir karşılık bekliyoruz, ne de bir teşekkür..” diyerek yeni zamanı, yeni sahiplerine bırakmak...