Eski Türkiye’ye ne ABD, ne İsrail ne de Batılı bir ülkenin saldırmasına gerek vardı. Eski Türkiye “ensesine vur lokmasını al” faslından bir ülkeydi. Biraz kuyruğu dik tutmaya kalkışsa önce bir mektup gelirdi ABD Başkanından, ünlü Johnson mektubunda olduğunca, ardından Türkiye siner sesini soluğunu çıkarmazdı. Hele, evlerden uzak, Sovyetlerle falan ticari ilişkilerini geliştirmeye çalışsa, o saat askerin tokadı ensesinde patlardı hükümetin.
Son yıllarda, Ergenekon, Balyoz derken sivillere karşı kılıç şakırdatma tutkusu tavan yapmış kimi zat-ı muhteremlerin ipliği pazara çıkınca asker de kendine çeki düzen verdi, işinin başına döndü. Artık Harp Okulundan mezun bir genç için son durak Çankaya değil Genelkurmay Başkanlığı.
Artık seçilmişin her şeyden sorumlu olduğu ama yetkilerinin sınırları süngüyle belirenmiş bir ülke yok. İşte bu “demokrasi devrimi” besbelli birilerini çok rahatsız ediyor. Öylesine rahatsız ediyor ki, ABD ve İngiltere’nin ünlü üç gazetesi, sanki sözleşmişçesine hedef tahtasına Abdülhamid Han’dan bu yana ülke istihbaratının başına geçen en genç kişiyi, Hakan Fidan’ı oturtuyor. Fidan bir dönem astsubay olarak TSK’da görev yapmış olsa da sivil. Hükümete ve Başbakan’a bağlı bir müsteşar olduğunun da bilincinde. Yani MİT’in devşirdiği bilgiler bir zamanlar olduğunca önce Genelkurmaya, sonra, “lüzumu halinde” Başbakana sunulmuyor. Başbakan karar veriyor kimin hangi bilgileri görebileceğine. Düşünsenize MİT görev başında ama Türkiye’de üçü topla tüfek biri de post modern denilen yöntemle olmak üzere dört darbe yapılıyor ve bunlardan en son başbakanların haberi oluyor! ABD’de Pentagon darbe tezgahlayacak ve bunu FBI ya da CIA bilecek ama Başkan’ın haberi olmayacak! Mümkün mü? Elbette değil. İngiltere’de de darbe girişimine soyunsa kimi generaller, MI5 ve MI6 anında Başbakana haber uçurur.
Neyse, gelelim üç gazetede Wall Street Journal, Washington Post ve Financial Times’ta yayınlanan ve Hakan Fidan’a yöneltilen saldırılara. Bu yazıları kaleme alanlar, Türkiye’yi Ortadoğu’nun batılı kuklalarınca yönetilen ülkelerden biriymiş gibi göstermekle kalmıyor MİT’i de, Suriye’nin El Muhaberat’ı gibi istihbarat toplamaktan çok bir cinayet şebekesi gibi çalışmakla suçluyorlar. Dahası Fidan’ın Mossad adına casusluk yapan 10 kadar kişinin adını Tahran’a bildirdiğini söylüyorlar. Ülke eski Türkiye olsa böyle yazılar yayınlanır mıydı? Türkiye kabuk değiştirmese, gidene ağam gelene paşam demeyi sürdürse MİT Müsteşarına böyle saldırılır mıydı? İşi mi yoktu herkesin de Türkiye’yle hele de MİT Müsteşarıyla uğraşsın; ikisinin de bir mektup ya da bir telefonluk canı vardı!
ABD Dışişleri Bakan Sözcüsü ve CIA görevlisi Marie Harf ki 2006-2008 yılları arasında Ortadoğu’nun önderlerini inceleyen ve bu konuda tezler yazan ve Başkana ABD’nin dış dünyada karşılaşacağı tehlikeler ve fırsatlarla ilgili dosyalar hazırlayan bir uzmandı, basın toplantısında Hakan Fidan’la ilgili özellikle Washington Post’da yayınlanan, David Ignatius imzalı yazı sorulduğunda, kaynağı bilmediğini söylüyor “İsrail ve Türkiye ABD’nin çok önemli dostları ve müttefikleridir” diyerek soruyu yanıtlıyor. Ancak Türkiye’nin Çin’in CPIMEC firmasınca üretilen hava savunma sistemlerine yönelmesiyle ilgili çok önemli bir şey söylüyor: “Türk Hükümetinin, ABD yaptırımı altındaki bir Çin şirketiyle, NATO sistemleri ya da ortak savunma düzeniyle birlikte çalışmayacak bir hava savunma sistemine yönelmesi konusunda ciddi kaygılarımız var ve bu kaygılarımızı Ankara’ya iletmeye davam edeceğiz.” Yeni Türkiye’nin yaptığı şu işe bakar mısınız hele! Kalkıyor bir başına kendini nasıl savunacağına karar veriyor! Olacak iş mi bu be!
Hakan Fidan’a yönelik saldırıların kökeninde yatan budur işte. Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda, bir başına, ona buna danışmadan karar vermesi! Sadece savumada değil, hemen her konuda! İşte budur kimilerini çileden çıkaran... Hem dünyada hem de Türkiye’de!