Türkiye son on yılda büyük değişimler yaşadı. Bu değişimin motor gücü iki kalemde ele alınabilir. Biri demokrasi açlığı, diğeri küreselleşen ve zenginleşen dünyaya ayak uydurma arzusu.
Ak Parti bu vaadlerle iktidar oldu. Verdiği sözleri tuttuğu, girdiği seçimlerdeki başarısıyla tescillendi. Bunlara itiraz edenler olduğunu biliyoruz. Fakat itiraz sahipleri kendi subjektif görüşleri dışında bir istinat noktasına sahip değiller. Eğer demokrasiden söz etmeye devam edeceksek seçimden daha iyi bir mihenk taşı yok. Elbette bu sözlerle demokrasi ve refah konusunda yapılacaklar bitti gibi bir anlayışısavunuyor değiliz.
Demokrasi yolunda önümüzde aşılması gereken engeller var ama önemli olan bu yola girmiş olmak ve bu yolda ilerleme iradesine sahip olmak.
Demokrasiyi pekiştirecek bir adım da çözüm süreci. Bu sürecin sağlıklı bir şekilde tamamlanması demokrasi ihlallerine yol açan bir çok anlayış ve uygulamanın da ortadan kalkması demek değil mi?
Burada Türkiye’yi en çok yoran konu 17 Aralık’taki güya yolsuzluk operasyonu. Maksadının yolsuzlukları ortaya çıkarmak olmadığı bes belli bu iş, demokrasi yolunda ilerleyen Türkiye’ye vurulmuş çok ağır bir darbe Bu darbe karşısında ülkeyi bir kaostan koruma kaygısıyla alınmış bazı tedbirleri demokrasi endişesi taşıyan içerdeki ve dışardaki kaynaklara izah etmenin ne derece zor olduğu ortada. Önemli olan bu tedbirleri temel demokrasi referanslarından sapmaksızın hayata geçirmek olsa gerek.Konuya eski Türkiye refleksleriyle yaklaşanlardan siyasetin onuruna sahipçıkmalarını beklemek doğru değil.
Siyasi istikrar ve güvenin ülkenin zenginleşmesi ve gelişmesindeki fonksiyonunu bilen biliyor. 17 Aralık’ın yarattığı kaosun halka neye mal olduğunu ve nasıl kaygılara yol açtığını hepimiz gördük.
İktidar değişimini sokakta ve şiddet ortamında arayanlara hep birden itiraz edecek toplumsal bilince ne kadar muhtacız...
Şimdi önümüzde seçim var. Partilerin sınavı var. Kim çalıştı dersine kim çalışmadı, bunu göreceğiz. Seçim sonuçlarını küçümseyenler olacağı âşikâr. Fakat çare yok. Halkın hakemliğini kabul etmeyenlerin demokrasiden söz etmeye hakkı yok.
Siyasetin onuru her şeyden önce verilen sözlerin tutulmasından geçiyor. “Namusluya oy verin” demiş CHP İzmir Adayı Aziz Kocaoğlu. Ak Parti Adayı Binali Yıldırım bu sözü onaylıyor ve ilave ediyor: “Söz namustur. Bu şehir için 2009 seçiminde verdiği sözleri tutmayanları hangi kaba koyalım şimdi”. Aziz Beyin İzmirlilik anlayışı da bir tuhaf. İzmir halkı “İzmirliyiz yaparız” sözünün Aziz Bey’in zihninde “İzmirliyiz yatarız” şekline dönüştüğünü açık bir şekilde görüyor.
CHP’liler şimdilik döneklik tartışmasıyla meşguller. Siyaset umut vermektir, önden gitmektir, öncülük etmektir.
Oysa CHP, özellikle İzmir’deki CHP yerel seçim sürecinde siyasetin genel geçer doğrularının tam tersi bir kısır döngüye kapılmış, kendi içinde dönüp duruyor. Bu döneklik sarmalında, bu çekişme tablosunda, bu kısır kapışmada şehir nerede? Görebilen var mı? Halk nerede? Halkın katılımı nerede? Demokrasi nerede? Demokrasinin tabana yayılması nerede? İnandırıcı projeler nerede?
Çok hoş yaklaşımları var Binali Beyin. Onun “Ulaşan, Erişen, Konuşan Türkiye” söylemini biliyorsunuz. Ben onun ağzından şunu da duydum. “Dağlarından yağ, ovalarından bal akar denilen bu şehirde dağlardan toz, ovalardan sel akıyor. %62’si kaçak yapılardan oluşan bir şehirden, çöp sorununu halletme kabiliyeti olmayan birİzmir yerel yönetiminden söz ediyoruz. İzmiri kendi haline bırakmaktan bahsedenlerin tuzu kuru. Acaba Gültepe’den Gümüşpala’dan Limontepe’den haberleri var mı?”
Pek çok sorunla uğraşan Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım bir de Gülen camiasındaki masum kişilere dert anlatmak zorunda. Bir dostum camianın durumunu şöyle özetledi. “Bunların Tayyip Beye ettikleri kabul görmedi. Çok terkeden oldu. Kısacası onlara iyi niyetle yardım edenler etraflarından ayrıldı. Bu yardımlardan yararlananlar inatlarınıkoruyorlar. Kalanlar oradan beslenenler. Oradan para alanlar.” Yani demek istedi kişimdiye kadar onlara her türlü desteği verenler kararlı bir şekilde yapılan yanlışlara itiraz etti.
30 Mart seçimleri Yeni Türkiye’yi inşa yolunda önemli bir merhale olacak. Hem Yeni Türkiye’yi hem Yeni İzmir’i.
Balkondakiler
Dostum İsmail Sert Ak Parti mitingi için bana çok hoş bir not göndermiş. Bakın ne diyor: “AK Parti mitinginde meydandakilere karşılık bir de ‘balkondakiler’ vardı.’Locadakiler’ de diyebiliriz. Toplumsal hiyerarşinin locasındakiler, eski siyasete ve muhalefete sıkıştıklarını kabul etmenin hırçınlığını dışa vurdular. Meydanla kıyaslandığında çok dar(!) olan balkonlarının güvenli(!) ortamındaydılar. Meydanı dolduranları ıslıkladılar, yuhaladılar, bağırdılar. Yetmedi, ellerindeki tencere tava ile “Yukarıdakiler burda / Aşağıdakiler hani? / Herkesin oyu bir mi olacak yani” hafif müziğini çaldılar. Ve balkonlarından çıkmalarına gerek kalmadan ‘cep’leriyle kaydettikleri kliplerini sosyal ortamlarda paylaştılar.”