28 Şubat sürecinde baskılanan (bir kısım) sermayeyi herkes biliyor. Başlarına olmadık belalar, kısıtlamalar, entrikalar çıkartıldı. Anadolu sermayesi adeta yok edilircesine baskı altına alınmıştı. Lakin halkın sahip çıkması ile istenen yıkımların çoğu gerçekleşmedi.
O kabus günlerinde başka bir sermaye-medya ekseni ise adeta devletin ve devlete bağlı kurumların imtiyazı altında paraya para demiyordu. Bir tarafta devletin doğrudan kasasını soyan yüksek faize ve bankacılığa dayalı kumpas sürerken, diğer yanda o günlerde bir devlet şirketi olan Petrol Ofisi ve Türk Hava Yolları gibi şirketler üzerinden de cukkalar yapılıyordu.
Sadece iki kamu şirketini örnek vermemin sebebi elbet tesadüf değil. Mesela Petrol Ofisinin özelleştirilmesi ve sonrasında yaşanan birleşme süreci ve ardından sahibi olmayan bankadan alınan hisseler ve 180 gün sonra yabancıya yapılan satış net olarak 1,3 milyar dolarlık havadan para getirmişti.
Medya-sermaye rantı bundan daha ballı olabilir mi?
İkinci şirket ise Türk Hava Yollarıydı. Bugün THY’nin başarısına rağmen hala çamur atılmasının nedenini de bu süreçten çıkartabilirsiniz. Adeta bir hortumu THY’ye uzanan kene benzeri yapılanmanın sigortalı yıllık maliyeti 200 milyon doları aşıyordu.
Zaten THY de bu kene sistemi bitirildiği zaman şirket adeta şahlandı ve dünya devi oluverdi.
Anadolu sermayesi baskılanırken ne ilginçtir ki diğer grup tarihi palazlanmasını yaşıyordu. Bu tabloyu hepimiz artık çok iyi biliyoruz. Ama benim ilgimi çeken nokta siyasetin sermayenin bu kirli geçmişine bugüne kadar hiç dokunmamış olmasıdır.
Gelelim ilk gruba; ezilen sermayeye.
Bugün serbest piyasa şartlarında halkın da desteği ile yıllarca baskılanmış Anadolu tabirli sermaye yeni Türkiye’nin fırsatlarını oldukça iyi şekilde değerlendirmektedir. Daha düne kadar adı sanı duyulmayan yeni sermaye grupları oluşurken baskıdan kurtulan bazı firmaların da muhteşem büyümelerine şahit olabiliyoruz.
Şimdi gelelim bu düzende kafa kurcalayan noktaya:
Yeni Türkiye ve eski sermaye düzenine.
Birkaç haftadır yazıyorum; kamu önceliğinde savunma sanayinde adeta destan yazıyoruz ama özel sektör daha yeni Türkiye’ye uygun bir büyük marka ve yatırım hamlesi gerçekleştirebilmiş değildir. Özel sektörde adeta dış bağımlılığa oynayan bir ekonomik yapılanma peşinde koşulmaktadır.
İkinci nokta ise Yeni Türkiye’nin oluşumudur.
Nasıl oluştur Yeni Türkiye? Bir avuç siyasetçinin kararlı tutumu, bir avuç medyanın kelle koltukta takibi, bir avuç vatanseverin mücadelesi ile oluştu Yeni Türkiye.
Danıştay saldırısını hatırlayın, Cumhuriyet Mitinglerini hatırlayın, Ak Partiyi bitirme planlarını hatırlayın. Ve bu ve benzeri süreçlerdeki medyanın rolünü hatırlayın.
Darbe girişimlerini, Ergenekon’u, muhtıraları hatırlayın. Kim durdu bu eski düzenin karşısında veya kim hizmet etti bu eski düzenin sürmesine? Kim ısrarla eski düzenin sesi oldu.
Kim Yeni Türkiye’nin yolunu açtı?
Derin yapılanmalar çözüldükçe ekonominin önü açıldı; Türkiye büyüdü, paralar kazanıldı.
Tıpkı terörün bitmesi ile ekonomide de yeni bir uçuş yaşayacak Türkiye gibi.
Ama sermaye hala eski düzeni ve alışkanlıklarını sürdürüyor. Elini taşına altına koyan bir avuç insana rağmen sermaye hala eski düzeninde. Bir kesim sermaye çıkar ilişkisinden bir kesim ise eskiden kalma korkusundan olsa gerek eski sistem üzerinden yoluna devam ediyor.
Yeni Türkiye halkın teveccühünde ve siyasette şekillenirken medya ve sermaye ekseninde hala eski düzen sürmeye devam ediyor.
Sanırım bu tabloda kirli eski sermayeye hiç dokunulmayışı kadar yeni sermayenin de sadece cukka hesabı ile kısa vadeli düşüncesi etkili olmaktadır.
Artık Yeni Türkiye’ye uygun yapılanmaların yayılmasının zamanı gelmedi mi?
Ne dersiniz!