Yeni Türkiye, yeni bir dış politikayı da zorunlu kılıyor. Yeni dış politika, hükümet tarafından düşman sayısını azaltmak, dost sayısını çoğaltmak olarak açıklandı. Bu politika aslında Türkiye tarihi açısından o kadar büyük bir yenilik anlamına gelmiyor. Ancak bugünkü dünya gelişmeleri devletlerin dost olmalarını zorlaştıran, daha çok çatışmacı bir rekabet içine sürüklenmelerine yol açan türden. Dolayısıyla dostu çoğaltma, düşmanı azaltma politikası zoru başarmak anlamına geliyor.
Her devlet, yeni bir dış politika belirlemek istediğinde, önce kendisinin dünya sisteminde nasıl tanımlanmasını istediğinden yola çıkar. Devletlerin küresel sistemde tanımlanmasına etki eden birçok başlıktan iki tanesi öne çıkar. Bunlardan birisi, o devletin adı geçtiğinde başkalarının zihninde oluşan imajdır; dolayısıyla bu başlık daha çok o devletin savunduğu değerler sistemi ile o devlette yaşayanların yaşam biçimlerinin dışavurumudur.
Diğer başlık ise o devletin savunduğu değerler sistemini kendi ülkesinde nasıl ve ne tür bir rejim çerçevesinde düzenlediğidir.
Bu durumda yeni dış politika, bir yandan yeni bir rejim, öte yandan bu yeni rejimin dış dünyadaki karşılığına dayanır.
Tercihlerin çelişmemesi
Örneğin Putin, yeni dış politikasını askeri araçları kullanarak genişleme olarak saptamış, ancak bundan önce daha otoriter ve merkezi bir rejim kurmuş ve sonunda da savunduğu değerlerin “dişe diş” mealinde olduğunu dünyaya göstermişti. Öte yandan otoriter rejim açısından Çin’in eline su dökülemez olmasına karşın, Çin dünyadaki varlığını sert güçle değil daha çok yumuşak güçle pekiştirmeyi seçmiş bir ülke.
Otoriter rejimlerin mutlaka askeri araçları önde tutan dış politikası olacağı her zaman iddia edilemese de bu ihtimal algıların içinde büyük bir yer tutar. Ancak bundan önemlisi, otoriter rejim-dış politika ilişkisinin çelişkisiz olduğu algısının bulunmasıdır; bu öngörülebilirlik yarattığından daha fazla güven verir.
Öte yandan son derece demokratik ülkelerin de gayet askeri önceliklere dayanan dış politikaları olabilir. Ancak bu ülkelerin rejimleri açısından olumlu bulunan algılar ile dış ilişkilerindeki sertlik tutarsızlıklar yaratır; bu da o devlete olan güveni sarsar; gücünün erozyona uğramasına yol açar.
Dış dünyada en olumlu algılar, hem içeride demokratik rejimi olan, hem küresel insani konuları önceleyen hem de varlığını yumuşak güç unsurlarıyla perçinleyen ülkelerdir.
Yumuşak güç-demokrasi ilişkisi
Yumuşak güç, sert güç unsurlarından vazgeçmeyi gerektirmez; ancak bunları arkada tutmayı gerektirir. Ekonomik-mali, kültürel-sanatsal ilişkiler geliştirmek, sorunların diplomasi ile çözülmesini teşvik etmek, arabuluculuk yapmak, uluslararası kuruluşlarda resmi ve STK olarak daha fazla varlık göstermek bu çerçevede ele alınır.
Yeni bir Türkiye söz konusu olduğunda, dış politikada da yeni rejimle uyumlu yeni bir döneme girilmesi beklenir. Rejim daha demokratik olduğunda da, dış politika daha barış öncelikli olabilir. Bu, öncelikle ilişkilerin bozuk olduğu ülkelerle normalleşme sağlama, yeni kavgalara yol açacak ortamlara izin vermeme, yumurtaların hepsini aynı sepete koyacak türden tercihler yapmama ve yeni dostlukları zorlama biçiminde düzenlenebilir.
Bugün zor olan, düşmanlıkların arttığı ortamda bunları yapmak. Ancak bunu bugün yapabilen kazanacak. Türkiye’nin yeni dış politikasıyla birlikte hakkında oluşmuş olumsuz algıları da ortadan kaldıracak iki adımı eş zamanlı atması umulur. Biri, yeni ve daha demokratik bir rejim; diğeri ise etkili, yaygın, organize ve güçlü bir kamu diplomasisi.