Günümüzdeki bazı göstergeler, devletler arası mücadelenin klasik savaş yöntemlerine geri dönüldüğünü düşündürüyor. NATO’nun Libya müdahalesi; ABD liderliğindeki koalisyonun IŞİD’le mücadele kapsamında yapılan bombardımanlar bunlardan bazıları.
Kaçıncı nesil savaşlar olarak adlandırılırlar bilinmez ama, tüm bu yeni savaş biçimlerinde bazı ortak noktalar bulunuyor. Hepsinde iktidarla mücadele eden muhalif gruplar var; dertleri ya devleti ele geçirmek ve rejimi devralmak ya da devlet içinde kendilerine bir iktidar ve egemenlik alanı yaratmak. Hepsinde, çatışmalarda epeyce insan öldükten sonra yapılan uluslararası askeri müdahaleler var. Bu müdahaleler, bir ülke liderliğinde oluşan koalisyon tarafından gerçekleştiriliyor ve genel olarak seçilen hedefe hava bombardımanı yapılıyor. Yine hemen hepsinde, destek verilen tarafa “askeri eğitim” adı altında asker gönderiliyor.
Sayıları 300 ile 1000 arasında değişen eğitici askerler, öğretmenmiş gibi tanımlanmakla birlikte, bunlar savaşın havadan değil karadan müdahale aşamasını ima ediyor. Örneklerde ortak olmayan konu ise, koalisyon güçlerinin bazı yerlerde muhalifleri, bazı yerlerde ise iktidarları hedef almaları.
Yemen örneği
Benzer durum Yemen’de de yaşanıyor. Suudi Arabistan liderliğinde Arap ülkelerinin katılımıyla kurulan bir koalisyon, 26 Mart’ta Şii Husiler’e karşı askeri operasyon başlatmıştı. Operasyona, “Kararlılık Fırtınası” gibi amacını da uygulamayı da bir nefeste anlatan bir isim verildi; kararlılığın ifadesi olarak da yaklaşık bir ay içinde 145 hava saldırısı düzenlendi.
Diğer örneklerde olduğu gibi Yemen müdahalesinde de operasyonlar ile BM kararları eş zamanlı çıkarıldı. Operasyonun üst başlığı insani müdahale olmakla birlikte, Suudi Arabistan açıkça İran’ın Husilere yaptığı gizli silah yardımlarına işaret ederek bu müdahalenin “Yemen’i İran’a kaptırmama” savaşı olduğunu söylemiş oldu.
Dolayısıyla Yemen, aslında İran ile Suudi Arabistan’ın neredeyse karşı karşıya geldikleri bir savaş gibi tarif edildi.
Tam bu noktada devreye ABD girdi. Hem İran’ı sisteme çekme hem Suudileri ve Körfez ülkelerini kaybetmeme, hem de radikal örgütlerle mücadele cephesini genişletme arzusundaki ABD, duruma el koydu. Suudi Arabistan’ın operasyonu sonlandıracağı haberini İran verdi; böylece ABD ile aralarındaki “bağı” duyuruldu. Öte yanda ABD Suudileri desteklediğini bildirerek klasik “bağın” devam ettiğine de işaret edildi.
Mahlas: Hadi-Sadi oyunu
Anlaşıldığı kadarıyla ABD, İran-Suudi Arabistan uzlaşmasını sağlamaya yönelmiş vaziyette. Gayet tabi arabulucu pozisyonunu silahların gölgesinde sürdürüyor; Yemen açıklarında demirleyen savaş gemileri, Suudi Arabistan ya da İran’dan hiç birinin bu mücadeleden mutlak kazançla çıkmamasının teminatı olarak bölgede bulunuyor.
Kararlılık Fırtınası’nı sonlandıran Suudi Arabistan, bu sefer de “Umudun Yeniden İnşası” operasyonu başlattığını duyurdu. Bu, Yemen’in siyasi geleceği konusunda, silahların gölgesinde, tarafların uzlaşma ihtimaline işaret eden bir operasyon.
Büyük bir olasılıkla Yemen’in fiili olarak en az iki bölgeye ayrılması söz konusu olacak. Adı eyalet mi olur, özerk bölge mi, kanton mu, orası belli değil. Ancak stratejik boğaz ve geçiş yollarının Husiler’de olmaması ile 1978’den beri devlet başkanı olan ve hala bu görevi isteyen Salih’in akıbeti konusunda henüz anlaşmaya varılmadığı anlaşılıyor. Dolayısıyla mesele devrik lider Hadi ile ayrılıkçı Sadi arasındaki bir mücadelenin çok ötesinde. Çatışanların mutlak kazançlı çıkmaması ama ABD’nin olabildiğince kazançlı çıkması üzerine kurulu bir “oyun” deneniyor gibi.