.Bahçe, Avrupa kupalarında tarihinin en parlak günlerine imzasını atarken; onu bu noktaya getiren Aykut Kocaman, hayatında görmediği eleştirileri bu başarı sürecinde aldı. Adam için neler demediler... Belki ben de meydanı boş bulup, ona uluorta sallamışımdır.
Kocaman’ı takıma layık görmeyenler, “F.Bahçe ona birkaç gömlek büyük geliyor” diyenler; yarı final gerçeğinden sonra, acaba ne diyecekler merak ediyorum. Ben bir şey söyleyemiyorum. Muhtemel bir suçlu olarak, başımı öne eğiyorum.
H H H
Liderliği önceden garantilenmiş olarak; eleme grubundaki son formalite maçında Alman takımına yedeklerle yenilmesi dışında, F.Bahçe’nin mağlubiyeti bile yok. Büyük başarı!
Takımımız maçın bütününde yere sağlam basan, Lazio’yu denetimi altında tutan soğukkanlı futbolu ile; çok etkili değil ama akıllı oynadı.
Cristian ve Webo’nun gününde olmayan tutuk hallerine rağmen; diğerleri takım oyunu bütünlüğü içinde iyi top çevirdiler. Maçın ilk bir saatinde, rakibin tempo kazanmasına fırsat vermediler. Lazio’yu resmen uyuttular. İtalyanlar uyandığında, iş işten geçmişti.
H H H
Caner’in golü atıştaki zeka ve serinkanlı tavrı, birinci sınıf bir profesyonellikti. Savunmayı ve kaleciyi yanılttı, müdahale için dengesiz bıraktı. Ama şaşırdığım şey; durum 1-1 olduktan sonra, umutları çok zayıflamış olsa da, Lazio’nun asla oyundan düşmemiş olmasıydı. Son ana kadar bir mucizeyi kovaladılar.
İtalyanların hatası; F.Bahçe’nin oyunu soğutma taktiğine kanmalarıydı. Özellikle ilk yarıda, bu nedenle bizim üzerimizde ciddi bir baskı oluşturamadılar. Savunmamız nefes alacak fırsatlar buldu. Paniğe kapılacak bir çaresizlik içinde değildik. Yarı finali bu soğukkanlılık getirdi.
Dikkatimi çeken bir başka nokta da; 1-1’lik beraberlik yarı finali getirmek gibi olağanüstü bir başarı olmasına karşılık; Aykut Kocaman, gene ölçülü bir sevinç içindeydi. Bu olgunluk, büyük zafere daha derin bir anlam kazandırdı. Helal olsun Aykut... Yaşasın F.Bahçe!