Yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla Suriye’de birileri, bilerek ve isteyerek Türk keşif uçağını vurdu. Hangi nedenle olursa olsun, bu uçağın vurulmadan az önce Suriye hava sahasını ihlal ettiği biliniyor, ancak bilinmeyen neden Suriye’nin uçağı kendi egemenlik alanındayken değil de, uluslararası sulara çıktığında vurduğu.
Attığını vurabilen bir yeteneğe sahip Suriye’nin vurduğu uçağın Türkiye’ye ait olduğunu bilmediğinde ısrar etmesi de inandırıcı değil. Suriye, hava sahası ve karasularına giren bir aracı bertaraf ettiğini, dolayısıyla ulusal egemenliği gereği ülkeyi koruduğunu, kısacası özür dilemeye gerek duyulan bir durum olmadığını ifade ediyor. Daha ziyade, Suriye egemenlik alanını ihlal eden Türkiye olduğu için önce Türkiye’nin özür dilemesi gereğine işaret ediyor.
Uçağı vurulan, pilotu kaybolan taraf Türkiye. Karşılık vermek için eli güçlü; ayrıca Esad yönetiminin de açıkça karşısında. Üstelik, sert bir karşılık veremezse caydırıcılığı tartışmaya açılacak, verirse savaş ilan etmiş sayılacak ülke de Türkiye. Soru, bunu kimin istediğinde.
Suriye’de uçağı vurma emrini kimin verdiği henüz bilinemiyor ve daha sağlıklı analizler yapabilmek için bu bilgiye ihtiyaç olduğu da aşikar. Zira, Türkiye’yi Suriye’ye çeken bu emri Esad verdiyse başka, Esad’a rağmen verildiyse başka gelişmelerden söz etmek gerekir.
Mağduriyetin meşruiyeti
Türkiye ise bu süreçte Suriye’yi değil başka ülkeleri muhatap alıyor. Bunun en önemli nedeni, Türkiye’ye ait keşif uçaklarının bölgede yaptığı görevin zaten diğer ülkelerin bilgisi çerçevesinde olduğunu beyan etmek. Söz konusu keşifler çerçevesinde elde edilen bilgilerin öncelikle NATO müttefikleriyle, ardından da bazı komşularla ve bazı Arap ülkeleriyle paylaşıldığı söylenebilir. Dolayısıyla Türkiye, kendi başına gizli gizli iş çeviren ülke konumuna sürüklenmemek için, öncelikle tüm etkili dünya ve bölge güçlerinin onayını almış durumda. Anlaşıldığı kadarıyla, Çin’den Rusya’ya, ABD’den Avrupa ülkelerine kadar hemen tüm oyuncular, keşif uçağının faaliyetleri konusunda Türkiye ile bir anlaşmazlık içinde değil.
Bölgesel ve küresel güçlerin bu krizle birlikte Suriye’nin sıkışık durumdan kurtulmak için çevreye bulaşma ihtimalinin arttığına da ikna edildiği söylenmeli. Bu durumun özellikle Esad rejimine sahip çıkan Rusya’yı bir tercih yapmaya iteceği şimdiden görülüyor; muhtemelen Rusya Türkiye’yi karşısına alacak bir tercih yapmayacak. Dolayısıyla süreç, Rusya’nın ikna edilmesini isteyenler lehine gelişebilir.
Yapılacakların meşruiyeti
Türkiye, konunun özüne ilişkin uluslararası destek arıyorsa, bu atılacak bir sonraki adımın meşruiyetini sağlama girişimi olarak değerlendirilmelidir. Bir sonraki adımın öncelikle BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye’ye yaptırım kararı alınmasını sağlamak olduğu söylenebilir. Rusya ve Çin’in müdahale biçimi konusunda pazarlık deneyecekleri de tahmin edilebilir. Ancak, Rusya açısından ve hatta NATO açısından daha tercih edilebilir bir ikinci yol olabilir.
Bu yol, Türkiye’nin NATO, BM, AB ve Arap ülkelerinin onayını alarak kendi başına jeti vuran tesislere karşı atakta bulunması olabilir. Türkiye, Suriye’ye yönelik bir askeri operasyon yapmaya niyetli gibi düşünülmesin. Ancak Suriye geri adım atmaz, Birleşik Krallık ellerini ovuşturmaya Rusya da sorumluluktan sıyrılma arayışlarına devam ederse, bu ihtimal artar.
İhtimalin gerçeğe dönüşmesi ise, benzer bir krizin yeniden yaşanmasıyla olabilir. Suriye kızıyor diye Türkiye keşif uçuşlarını sonlandırmayacağına ve Suriye de uluslararası sularda bile ateş açabildiğine göre, başka kriz yaşanmayacağı söylenemez. Dolayısıyla, Suriye’nin ikinci bir deneme yapması muhtemel.