Türkiye’nin kaderinin AK Parti’nin kaderine bağlandığı tarih 2007’dir.
2007’de AK Parti, vesayet odaklarının ve muhtıra yazıcılarının talimatlarına uymayıp üstüne bir de halkı hakem gösterince Türkiye’de siyaset geri dönüşsüz biçimde değişti.
Vesayetçilerin, kifayetsiz muhterislerin, halka rağmen halk için diyenlerin artık ne iktidar olma umudu vardı, ne iktidarı yönetme imkanı.
O tarihten sonra Türkiye’ye dair planlar da sofistike bir hal aldı. Kapatılamayan AK Parti güçlendi. Hedefe konan Erdoğan’ın etrafına etten kemikten bir zırh örüldü.
Erdoğan ise bir paratoner gibi şahsı üzerine çekti Türkiye’ye yönelen tüm saldırıları.
Diktatör lafzı ilk o zaman sokuldu dolaşıma. Önce PKK ve FETÖ dillendirdi, diktatör, faşist, Yezit, Firavun diyerek. Sonra siyasi uzantılarından duyduk aynı argümanları.
***
Bugün Erdoğan karşıtlığında birleşenler uzun sürede geldiler bu noktaya.
Önce “AK Partisiz Türkiye” istediler, sonra “Erdoğansız AK Parti”.
Şimdi ise “AK Partisiz Erdoğan” diyorlar.
***
2007’de AK Parti’ye Cumhurbaşkanı seçtirmemek için yapılan demokrasi dışı müdahalelere karşı başlayan büyük mücadele artık yeni bir evrede.
Türkiye, 16 Nisan 2017 Referandumuyla anayasal hüküm haline getirdiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine 24 Haziran seçimleriyle geçecek.
Hükümeti kuran Cumhurbaşkanı’nın devletin işleyişini bozmadan, işleri aksatmadan yeni sistemi uygulamaya sokması ve vatandaşa karşı görev ve sorumluluğunu hakkıyla yerine getirmesi gerekiyor.
Geçiş sürecinde olduğumuz için bu ilk uygulamanın sorunsuz olması lazım.
Bu yüzden de 24 Haziran’da hükümeti kurmak üzere seçilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de yeni sistemi benimsemiş, Türkiye’nin âli menfaatlerini önceleyen, geçişin sorunsuz olması gerektiğine inanan güçlü bir Cumhur Grubuyla desteklenmesi lazım.
***
İşte bu gereklilik hali ve Erdoğan ile AK Parti arasına sızma ihtimali, karşı ittifakta büyük heyecana yol açmış vaziyette.
Karşısına güçlü bir rakip çıkaramadıkları için hedeflerini “Erdoğan’ı iş yapamaz hale getirmek” olarak güncellediler.
Şeytanın sağdan yaklaşması gibi yaklaşıyor, usul usul fısıldıyorlar.
16 Nisan öncesi “Erdoğan iyidir hoştur tamam ama ya ondan sonra” dedikleri gibi bu kez de “Erdoğan’a oy veririm ama kızgınım, AK Parti’ye oy vermem” diyerek liderle partisini ayrıştırıyorlar.
Maksat, çok parçalı bir Meclis yapısının oluşması ve Erdoğan’ın yasa-bütçe çıkaramayıp kötürüm kalması...
Meclis tıkansın, sistem işlemesin. İstenen bu. Bu arada Türkiye yanmış, kimin umurunda!
Çevresi terör, savaş, radikalizm, tecrit, iflasla sarılmış, siyasi, ekonomik, sosyolojik büyük bir girdabın ortasında kalmış, buna rağmen sağlam kalmaya, güçlü olmaya çalışan Türkiye, böyle bir türbülansa girerse ne olur, hiç oralı değiller!
7 Haziran’da “beraber iyi sallamak” üzere işbirliği yapanlar, Hükümet kurulamadığı için yaşanan küçük bir istikrarsızlık belirtisinde bile terör örgütlerinin nasıl kan görmüş pirinalar gibi Türkiye’ye saldırdığını, o süreçte kaybettiğimiz canların üç yıllık ölü olduğunu unutmuş görünüyor.
***
Türkiye’nin böyle bir lüksü yok.
Klişe değil, hamaset değil, gerçek bir ateş çemberinin içindeyiz ve sırtlanlar burnumuzun dibinde bekleşmekte.
Siyasi, askeri ve ekonomik olarak güçlü olmak zorundayız. Yoksa kendimizi bir anda menüde görebiliriz.
Küçük siyasi fantezilerin ne yeri ne zamanı... “Falanca partiden bir, filanca partiden üç, fişmanca partiden de beş milletvekili girse Meclis’e, ay ne güzel ne şenlikli olur TBMM” denecek hal değil.
İş yapacak, ortasında kaldığımız bu büyük fırtınadan Türkiye’yi bütün ve güçlü şekilde limana ulaştıracak kaptana ve mürettebata ihtiyaç var.
24 Haziran bunun kararının verileceği tarihtir. Kaptan başka, mürettebat başka olmaz.