Değil anayasa, yönetmelik yapmak bile zor Türkiye’de. 1980 Darbesi’nin açtığı tahribatı hemen gidermek kolay değil. Bir öğrenci disiplin yönetmeliği bile yazılırken, her sözcüğü düşünmek gerekiyor; zira o yönetmeliklerin zamanında nasıl yapıldığı, hangi zihniyetin ürünü olduğu ve nasıl kullanıldıkları hatırlanınca, benzer hatalara düşme tehlikesi en temel kaygı halini alıyor.
YÖK, sonunda 1985 tarihli Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’ni değiştirdi. Eskisinde, ‘Bu Yönetmelik; kanun, tüzük, yönetmelik ve yönergelerin öğrencilere yüklediği görevleri yükseköğretim kurumu içinde ve ‘dışında’ yerine getirmeyen, uyulması gerekli hususlara uymayan, yasaklanan işleri yapan veya öğrencilik sıfat, şeref ve haysiyeti ile bağdaşmayan hal ve harekette bulunan öğrencilere verilecek disiplin cezalarını, usul ve teşkilatla ilgili hükümleri belirtmek amacıyla düzenlenmiştir’ deniyordu.
Buna göre, üniversiteyi kazanan bir gencin ilk olarak yüklendiği bir sürü görev olduğu anlaşılıyordu; ama o görevlerin ne olduğu bilinemiyordu. Yasaklara uymama, görevlerini yerine getirmeme ile öğrencilik şeref ve haysiyeti gibi özel bir durumla bağdaşmayan haller de suç sayılıyordu. Öğrencilik şeref ve haysiyeti lafını kim bulmuş, tebrik etmek lazım.
Amaç böyle tarif edilince, suç ve ceza tanımı da ona göre yapılmıştı. Öğrencilik vakarına yakışmayan davranışlar, bağırmak, çalgı çalmak, şarkı söylemek, çevreyi temiz tutmamak, hırsızlık yapmak gibi bir dizi disiplin suçu sıralanmıştı. Değil siyasi partilere üye olmaları, siyaseti düşünmeleri bile neredeyse disiplinsizlikti. Suçlar, elli kadar bentte uzun cümlelerle tanımlanmıştı ve esas olarak öğrenci, devletin uzantısı olarak görülen üniversitenin muhtemel düşmanı gibi tarif edilmişti. Yani amaç öğrencileri birbirlerinden korumak değil, devleti öğrenciden korumaktı.
***
Yenisinde basitçe ‘Bu Yönetmelik yükseköğretim kurumları öğrencilerine verilecek disiplin cezaları ile soruşturma usul ve esaslarını düzenlemek amacıyla çıkarılmıştır’ deniyor. Suç oluşturan durumlar, 34 bentte özetlenmiş durumda ve cümleler gayet kısa.
En ağır ceza olan üniversiteden atılma cezasını gerektiren haller, yasa dışı örgüt kurmak, böyle bir örgütü yönetmek veya bu amaçla kurulan örgüte üye olmak, üye olmamakla birlikte örgüt adına faaliyette bulunmak veya yardım etmek; uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri satmak, satın almak; ateşli silahlarla, mermilerini ve bıçaklarla saldırı ve savunmada kullanılmak üzere özel olarak yapılmış bulunan diğer aletleri, patlayıcı maddeleri kullanmak ve kişilerin vücudu üzerinde cinsel davranışlarda bulunmak suretiyle cinsel dokunulmazlıklarını ihlal etmek olarak sıralanıyor. Bu suçları işleyenlerin değil üniversite, belediye otobüsünde de olmaması gerekir. Ayıca, en sık görülen kopya konusu da kademelendiriliyor, kopya çekenle çekmeye kalkışan birbirinden ayrışıyor. Tabi öğrencilerimizin buna sevinmemesi gerekiyor, zira kopya cezası daha kolay uygulanabilir hale gelmiş oluyor.
***
Yeni yönetmelik, sadece üniversitelerde öğrencilere verilen hizmetin ve bilimsel ortamın aksamasına yol açabilecek konulara dikkat çekiyor. Dayandığı zihni arka plan, özgürlüklerin yaşanmasına izin vermeyen durumları disiplin suçu saymak. Öğrencileri zapturapta alıp eğitimi devletin ideolojisini aktarma aracı olarak düzenleyen yönetmelik, neyse ki yerini öğrencilerin birer özgür vatandaş olduklarını ve üniversiteye de eğitim hizmeti almaya geldiklerini hatırlatan bir kimliğe büründü.
Gerçi eski yönetmeliği pek uygulayan kalmamıştı. Ama hiç belli olmaz, yarın bir gün birileri çıkıp eski günleri yad etmek isteyebilir. Darısı diğer yönetmeliklerin ve tabi anayasanın başına.