Hatırlayalım; CHP, bir dizi tartışmalı kongreler süreciyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığında ‘yeni CHP’ konseptine geçti.
Bu konsept, Kılıçdaroğlu tarafından önceleri utangaç bir dille seslendirildi, 2011 seçimlerinde düşük yoğunluklu kullanıldı; 2014 seçimleri yaklaşırken resmi konuşma metinlerinde yer almaya başlandı.
Aynı anda CHP, kendisi için ‘yeni’ adımlar atmaya başladı. Sosyalist Enternasyonal, Avrupa Birliği, Çin, Suriye, Irak ve Mısır seyahatleriyle yeni CHP’yi anlatma süreci başlattı. SE ve AB temasları ‘kıra döke’ olsa da bir başlangıçtı ve daha sonra İstanbul’da CHP’nin ev sahipliğinde bir SE toplantısı yapılmasını sağladı.
‘Dış temaslar’ın son durağının ABD olması planlandı. Önce, Washington’da yıllarca büyükelçilik yapmış olan Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu ABD’ye giderek ‘randevu’ yokladı. Ancak başarısız oldu, “Genel Başkan için gerekli düzeyde randevuları alamadık, gitmiyoruz” dedi. Ertesi akşam, ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin Kılıçdaroğlu ile baş başa bir akşam yemeği yediğini öğrendik. Ve ardından Kılıçdaroğlu, “ABD seyahatini yapacağını, ‘düzeyli’ randevuların alındığını” açıkladı. Buraya kadarki kısmını, 29 Ekim’deki “ABD büyükelçisine bunu da yaptı ya” başlıklı yazıdan biliyorsunuz.
Kılıçdaroğlu “Yeni CHP’yi anlatacağız” diyerek gittiği Washington’da Amerikalı politikacılar, lobiler ve gazetecilerle görüşürken, yeni CHP’nin ‘ekseni’ de belirginleşti. Kılıçdaroğlu’nun davetlisi olarak seyahate katılan Radikal yazarı Murat Yetkin’in üç yazısından ‘özetle’ şunları öğreniyoruz:
- Bir CHP Genel Başkanı 37 yıldır ilk kez ABD’ye gitti.
- Kılıçdaroğlu, “ABD Kongresi’nden daveti Gezi sonrasında aldıklarını” söyledi.
Ama cevapta bir bilgi daha var; “ABD Kongresi’nden davet aldık.” Bu daha önce öne çıkmamıştı. Davet Gezi sonrası geldiyse CHP’nin ilk temaslarında neden düzeyli randevu alamadığı anlaşılamıyor. Ancak eğer Büyükelçi ile yemekten sonra geldiyse ‘üst düzey randevu’nun nasıl sağlandığı açıklık kazanıyor.
Devam edelim;
- Randevu konusunda (Brookings Başkanı) Kemal Derviş’in de perde arkası katkıları oldu.
- Toplantılarda çokça Türkiye iç politikası konuşuldu. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Mustafa Sarıgül’ün adaylığı konusunda güçlü işareti burada verdi.
- Yahudi kuruluş temsilcileriyle yemekli toplantı CHP liderinin ABD siyasetine giriş köprüsü oldu denebilir.
- Mavi Marmara olayında İsrail’i haksız bulduğunu, kınadığını, ancak işbaşında CHP olsa o gemiyi Gazze’ye göndermeyeceğini söyledi.
- ‘Yeni CHP’ vurgusu yaptı. NATO ittifakıyla sorunu olmadığı, AB hedefi doğrultusunda yürümek yanlısı olduğunu söyledi.
- Başbakan’ın “Dışarıda Türkiye’yi kötülüyor” eleştirilerine karşı “Çin’e gittik, Suriye’ye gittik, Irak’a gittik, Mısır’a gittik, Türkiye’yi oralarda eleştirmedik. Başbakan Brüksel’i dış dünya kabul ediyor, oysa AB bizim için dış dünya değil; çünkü biz o dünyaya girmek istiyoruz” cevabını verdi.
Bu cevaptan Kılıçdaroğlu’nun AB gibi NATO müttefiki ABD’yi de ‘dış dünya’ olarak görmediğini anlıyoruz.
Devam edelim;
- Kılıçdaroğlu’nun ABD’de söyledikleri, yaklaşan üç seçim öncesi iç politikada yapmak istediğinden farklı değil: Kılıçdaroğlu CHP’yi siyasi yelpazenin merkezine çekmek istiyor.
Yetkin,Kemal Derviş’in katkısıyla 8-9 Aralık’ta İstanbul’da düzenlenecek uluslararası ekonomi toplantısında Kılıçdaroğlu’nun konuşma yapacağını ve “iş dünyasına partinin merkeze doğru hareket ettiğini göstereceğini” söylüyor.
AnlaşılanCHP’nin, merhum İsmet İnönü’nün ‘ortanın solu’ diye tanımladığı eksende ‘sağ’ tarafa doğru ördek adımları atıyor.
Bunu da önce Washington’a anlatma gereği duyuyor.