Mustafa Balbay’ın ardından Oda Tv Davası’nda da Yalçın Küçük ve Hanevi Avcı’ya tahliye kararı çıktı. Tahliyelerden sonra KCK tutukluları, Ergenekon ve Balyoz mahkûmları da her an serbest kalacakları ümidine girdiler. Anlayacağınız Ankara’da rüzgârlar bu kez farklı yönlerden esiyor...
Ergenekon sanıkları ve savunucuları hâkimlerin ve savcıların yüzüne nasıl haykırmıştı: Keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner?
Ne oldu? Keser mi dönüyor, hesap mı dönüyor?
Tahliyeler sonrasında yazıları okuyunca hapishanelerde binlerce suçsuz insan olduğunu, asıl suçluların hâkim veya savcı koltuklarında oturduğunu öğrendik (!) Askeri darbeye zemin hazırlamaktan, cuntacılıktan ve terörden yargılananların aslında nasıl da masum olduğu fikri hemen her gün işlenmeye başlandı. Neredeyse terör ve darbe suçlamasıyla yargılananlara acıyıp, onları da nüfusumuza alacağız...
Artık hayal mi?
Türkiye’de en az dört askeri darbe yaşadık, onlarca muhtıra ve sayısız küçük çaplı müdahale yaşadık. Neredeyse tüm başbakanlar kefenleriyle görev yaptılar. Bu ülkede başbakanlar tokatlandı, hakarete uğradılar, başbakanlara defalarca silahlı suikast girişiminde bulunuldu... Askeri vesayet onlarca yıldır pek çok can aldı, binlerce insan işkenceden geçirildi... Şimdi bunların hepsi bitti mi?
O kirli geçmiş temizlendi mi?
Artık Ankara’da darbe ve derin devlet tehlikesinin bittiğini mi söylüyorsunuz?
Bu iş biraz çabuk olmadı mı?
Biten ve devam eden davalara bakıyorum da, binlerce işkence sorumlusundan neredeyse hiçbiri ortada yok. Davalar daha çok kaba bir darbe girişimi iddiası etrafında dönüyor. Bazı sembol isimler yargılanıyor ama en kirli işlerin yaptırıldığı bazı sözde güvenlik kurumlarına dokunulmadı bile...
Ve şimdi bizden her şeyin bittiğine inanmamız isteniyor. Her şey gerçekten bitti mi?
Korkarım ki darbecilik ve derin devlet değil ama bunların yargılanması süreci artık bitti... Çünkü defalarca darbe yaşanmış bir ülkede yerleşik yapılarla uğraşmak güçlü bir siyaset yanında, güçlü bir toplumsal uyum ve destek ile mümkündür...
Türkiye, Ergenekon ve Balyoz davalarında işte bu uyumu yakalamıştı. Hükümet, arkasında çok güçlü bir toplumsal destek buldu. Bu destek sayesindedir ki savcılar, polisler ve hâkimler, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde belki de bir ilk olarak, derin çeteler ile savaşma gücünü kendilerinde buldular... Her ülkede demokrasiyi ve siyaseti koruyan en önemli aktörler bunlardır zaten. Eğer bir ülkenin bağımsız ve güçlü kolluk güçleri, savcıları ve hâkimleri yok ise o memlekette demokrasi de sivil siyaset de tehlikededir.
Ne yazık ki Ankara’da artık soğuk rüzgârlar esiyor. Herkes bir adım geriye çekiliyor... Dostlar ve düşmanlar yer değiştiriyor. Dostlar düşman, düşmanlar dost gösteriliyor... Bir şeyler ilmik ilmik çözülüyor... Bu süreçte kimin haklı, kimin suçlu olduğu ise önemli değil. Özal’ın ANAP’ını bir anda yok eden, Menderes’i yağlı ilmiğe götüren oyun çok nefis bir şekilde kurgulanmış...
Böyle giderse bundan sonra daha çok tahliye göreceğiz... Korkarım ki yakında 28 Şubat’ın aslında bir darbe olmadığı da kulaklarımıza fısıldanacak... Sivil güçler darbelerin hesabını sormak yerine birbirlerine düşürülecek.
Ne dersiniz, ben mi çok kötümserim, yoksa yeniden oyuna mı geliyoruz?