Ne tuhaf değil mi, yeni bir dönemden bahsediyoruz ve yeni ittifaklar üzerinde konuşuyoruz. Ama bunları yazınca akla ilk gelen, yakın geçmişin önemli davalarında ortaya çıkan tahliyeler.
Gerçekten öyle mi? Yani yeni bir dönem ve yeni ittifaklar derken, birbiri ardına cezaevinden çıkan isimler ve bunların ardındaki güç odaklarından mı söz ediyoruz?
Kuşkusuz İlker Başbuğ başta olmak üzere pek çok tanınmış ismin tahliye edilmesi, Türkiye’de yeni bir dönemin başladığına işaret ediyor. Ancak bu ‘tanınmış’ isimler, artık ‘önemli’ isimler olarak sahnede yer almıyor. Onların içinde bulunduğu ilişkiler ağı ve sahip oldukları güç artık tarihe karıştı. Bakmayın dışarı çıkarken yaptıkları konuşmalara, söyledikleri parlak sözlere. O dönem kapandı, o isimlerin arkasında yer alan güçler çoktan yok oldu, zayıfladı ya da saf değiştirdi.
Birkaç televizyon programı, gazete sayfalarında söyleşiler ve ardından herkes kendi sınırlarına çekilecek. Bu tahliye zincirinde içeriden çıkan herhangi bir isim ya da diyelim ki hepsinin toplamı, asla ve asla bir güç dengesine işaret etmiyor.
***
Tahliyeler, tahliye edilenlerden dolayı önemli değil kısacası. Bu tahliye zinciri, elbette öncelikle hukukun gereği. Üstelik çok da geç kalmış bir uygulama. Ancak bu tahliyelerin hukuk dışında da anlamı ve karşılığı var.
Her şeyden önce Türkiye bir dönemle, bir anlayışla ve güç dengesiyle hesaplaştı. Devleti yöneten aklın yeniden inşa edilmesi sürecinde bu hesaplaşmanın ve tasfiyelerin yapılması gerekiyordu ve Türkiye bunu biraz hasarla olsa da başardı.
Şimdi o arayışlar, sözgelimi darbe veya hukuk dışı girişimler konusunda eskiden pek bir heveskar olan güç ve damar kırıldı, hatta artık bunu aklından bile geçiremeyecek noktaya getirildi. Bunun yakın tarihe baktığımızda ne denli önemli bir gelişme olduğunu hepimiz kabul etmek durumundayız.
Bundan sonrası sürekli bir çatışma hali yerine, herkesin yerini ve sınırlarını bildiği bir yeni dengenin oluşmasıdır. Umarım ve büyük ihtimalle, geçmişte güç kullanabilme kabiliyeti olan isimler, yeniden böyle arayışlara girmeyip ‘emeklilik’ günlerini huzur içinde geçirirler.
***
Mevcut güncel çatışmaya gelince. Kuşkusuz burada da yaşanması gereken yaşanacak, bu kaçınılmazdı.
Bu tür kritik dönemlerin en büyük riski, geçiş sürecinde kendisine gereğinden fazla anlam yükleyen yapıların, günü geldiğinde sistemin sahibi olma hesaplarına girmesidir. Türkiye’nin yakın geçmişinde buna dair can sıkıcı pek çok örnek var. Hepsi eninde sonunda bir şekilde tasfiye edildi. Bugün de aynısı olacak, kimse kuşku duymasın.
Seçimlere doğru ortalık daha fazla gerilecek beklentisinde olanların elbette bir bildikleri olmalı. Ne yazık ki kuralları belli olan, herkesin hukuka uygun davrandığı bir çatışmadan söz etmiyoruz.
Ancak kim ne derse desin yaklaşan seçimler herkese önemli mesajlar verecek, bir anlamda dengeleri oluşturacak aktör ve çevrelerin nefes alma imkanı doğacaktır.
Seçimle, sandıkla olmaz diyenlerin daima kaybettiği bir ülkedeyiz çok şükür. Bunu ısrarla ve inatla görmeyenlerin sonu hep hüsran oldu.
Yine öyle olacak.