İster inanın, ister inanmayın; bu yazıya başlayalı on gün oldu ama bitirmek bir türlü nasip olmadı. Zaten bu başlığı şimdi yazsaydım “mi?” ekini koymazdım...
Son yıllarda çok ilginç ittifaklara şahit oluyoruz. İnanç ve ideolojileri arasındaki büyük uçurumlar sebebiyle bir zamanlar birbiriyle kıyasıya mücadele eden aykırı uçlar bu gün kol kola yürüyor.
Bu ittifaklarda, “Ülkeyi nasıl daha iyiye götürürüz” gibi bir ortak hedef arıyorsanız sükut-u hayale hazır olun. Çünkü burada ortak payda, “Nasıl yıkabiliriz”dir. Yani burada yapıştırıcı unsur düşmanlıktır. Bu çok vahim bir durumdur. Zira, ‘kinim dinimdir’ türü odaklanmalarda akl-ı selîm uzaklaşır, etik ve ahlaki değerler anlamsızlaşır. Atılacak adımlarda sadece düşmanın ne kaybedeceğine bakılır, ülke ve milletin ne kaybedeceği teferruattır.
Bunlar hayal ürünü değil, Türkiye’nin bugünkü gerçeğidir.
Baş döndürücü dış gelişmelerin yaşandığı bir bölgenin göbeğindeki Türkiye özellikle son bir yıldır enerjisini neye harcıyor bakar mısınız? Bırakın siyasi kamplaşmaları, aile fertlerini bile karşı karşıya getiren bu kamplaşmanın sebebi nedir acaba?
Son viraj, son fırsat!
Bu aykırı müttefikler açısından en kritik viraj 2015 genel seçimleridir.
Siyasi iktidara karşı sahnelediği darbe oyununun son perdesinde suçüstü yakalanan paralel yapı ile bir ilçeyi bile yönetemeyen ve sandıktan iktidar çıkarma ümidini kaybeden ana muhalefetin önderliğinde oluşan ‘ortak düşman koalisyonu’nun en büyük hedefi 2015’te AK Parti’yi ve buna bağlı olarak da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konumunu zayıflatmaktır...
İşte, treni son virajda ne pahasına olursa olsun raydan çıkarmak isteyen bu koalisyonun, 30 yıllık serüvenin sonunda ulaşılabilen Çözüm Süreci’ni bile feda etmekten çekinmiyor. Hedeflerine ulaşmak için çözümün ilk adımı olan Oslo Süreci’ni nasıl harcadıklarını görmedik mi? Bu iktidar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan zarar görecekse binlerce gencin daha ölmesi teferruattır!
Üstelik de çok güçlü yabancı ortaklar bulunabilecek bir proje!..
Tahrik için hazır bekliyorlar
Son Cizre olayları sonrası bu gerçek çok daha net biçimde gün yüzüne çıkmış, Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan Kürt siyasetçi Hatip Dicle’ye kadar birçok isim de bu gerçeği dile getirmiştir.
Diyarbakır’da yangına panzerle araç iteleyen polislerden Cizre’de işaretlenen evlere, çadırlara ilk ateş edenlere kadar nice cevapsız sorular...
İstanbul’daki bildik isimlerin, Cizre’deki olayların daha ilk saatlerinde sosyal medyada dolaşıma sunduğu ve hazır kıta robotların kopyaladığı parça tesirli bombalar ve iki kafadarın muhabbet olsun diye paylaştığı ‘Öcalan portreli Kürdistan parası’na tam kadro dört elle sarılmalar...
Parçaları birleştirdiğinizde ‘sahadan sanala’ topyekun bir organizasyon ortaya çıkmaktadır.
KAFAMA TAKILANLAR..
Başbuğ’dan Tahşiye tespiti
Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Org. İlker Başbuğ Adliye Sarayı’nda kendilerine uygulanan kumpaslar hakkında suç duyurusunda bulunduktan sonra da CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sorularını cevapladı. Başbuğ, burada yaptığı açıklamalarla aslında Balyoz’u da Ergenekon’u da esastan bozdu... Benim özellikle şu nokta kafama takıldı. Org. Başbuğ, son günlerde birçoğumuz gibi ismini ilk duyduğu ve telaffuzda da baya zorlandığı Tahşiye dosyasını incelemiş ve diyor ki “Tahşiyecilere ve bize kurulan kumpas farklı isimlerde aynı senaryo...”
Sayın Başbuğ’un Tahşiyecilere destek vermek gibi bir derdi olmadığına göre bu tespitin üzerinde durulması gerekmez mi?