FETÖ’nün bir kaset kumpasıyla genel başkanlıktan indirdiği Deniz Baykal’ın ardından şekillenen ‘yeni CHP’ sözde sosyal demokratlaşacakken PKK’nın siyasi kolu HDP’nin himayecisi olarak Avrupa Birliği’nin verdiği ödevleri, 17-25 Aralık’tan sonra da FETÖ ile işbirliği yaparak ABD ekseninin Türkiye temsilciliğini yürüttü. Siyasi gündemimizi meşgul eden hemen her konuda CHP, Türkiye merkezli bir meşruluk sorgulaması yapmadan ABD ve AB temsilcilerinden gelen eleştirilere göre pozisyonunu belirledi.
15 Temmuz darbe girişiminden sonraki kısa bocalamanın ardından demokrasinin yanında durabildi, evet. Bu tavrı halk nezdinde Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye artı puan da getirdi. Yenikapı’daki demokrasi buluşmasına katılımı, FETÖ ve FETÖ’yü kullananlara karşı bir lik beraberliğimizi gösteren güçlü bir cevaptı. Tek silahları ellerindeki bayrakları olan ve o bayrakların altında şehit edilen bir halkın verdiği milli müdafaaya yaraşır bir tavır beklendi muhalefet partilerinden.
“Yenikapı ruhu” olarak özetlediğimiz şey de aslında buydu: Ülke varoluşsal bir sorun yaşadığında milli refleks verebilmek.
Ne yazık ki CHP o ruhu çok kısa süre sonra kovdu. Çünkü ‘yeni CHP’, Türkiye’nin boy atması, muarızlarına galebe çalması, müstakil bir güç olarak varlık bulması için gereken hamleleri desteklemek yerine ülkeyi terör örgütleri eliyle istikrarsızlaştırmaya çalışan aktörlerin güdü münde hareket etmek üzere formatlanmıştı.
15 Temmuz’dan önce FETÖ’nün yayın organı olarak işlev gören Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri yeni duruma da kısa sürede adapte oldu, verilen yeni vazifeyi icraya koyuldu.
Vazife belli, FETÖ yargılamalarını mağduriyet iddialarıyla tıkamak, yargılanan ve görevden alınan herkesi mağdur olarak lanse etmek. Kılıçdaroğlu 1 milyon mağdurdan bahsederken tam da bunu yapıyor.
İkinci husus, toplumu yeniden kutuplaştıracak işler yapmak. Bunun ihalesi de medyaya verilmiş durumda.
CHP’liler tarafından Anıtkabir’in uzak bir köşesinde kafeteryanın yanına yapılmış olan çocuk oyun alanının 6 ay sonra yine CHP’liler tarafından “Atatürk’ü itibarsızlaştırıyorlar” denilerek kaldırılması mesela...
Ziyarete giden de siz, parkı oraya koyan da sonra kaldırılsın diye yaygara yapan da...
Şortlu kadına tekme atan saldırgan üzerinden toplumda şortlu kadınlara karşı saldırı furyası var havası yaratılmaya çalışılması, benzeri örneklerin birden bire artması da aynı operasyonun bir parçası.
İhale bununla da sınırlı değil. FETÖ operasyonunu sulandırmak için izlenen bir yol da bunu AK Parti’ye karşı bir zayıflatma hamlesine dönüştürmek. 2012’de bir grup AK Partili vekilin Gülen’i ziyaretlerinin fotoğrafının yayınlanmasıyla başlayan bu hamle, CHP’nin 17-25 Aralık’tan sonra FETÖ ile olan alışverişlerini örtmeye, FETÖ’nün ellerine tutuşturduğu kasetlerle siyaset yaptığı gerçeğini unutturmaya dönük.
Bir de “CHP’de FETÖ’nün sızabileceği bir ortam yok” tezi var. CHP’nin en güçlü savunması bu. Adamlar TSK’ya sızmış, CHP’ye mi sızamayacak? Hem zaten sızma denen hareket kabul edilmeyeceğini düşündüğün yere yapılır. TSK dine düşman kesilmeseydi, CHP zihniyetiyle kurulan rejim, dini görünürlükleri tehdit olarak algılamasaydı başımıza böyle kendini cemaat olarak kamufle eden örgüt belaları da gelmezdi.
Ayrıca FETÖ CHP’nin içinize sızmamış olsa ne fark eder? FETÖ ile gönüllü bir alışveriş yaptı. FETÖ’nün 17-25 Aralık’tan sonraki süreçte Türkiye’ye verdiği zararın en önemli sorumlulardın biri de maalesef CHP. Ve daha hazini, OHAL’e, KHK’lara, PKK’ya ve FETÖ’ye yardım eden belediyelere Kayyum atanmasına itiraz ederek ve gerek PKK gerekse FETÖ ile mücadeleyi “mağdurlar ordusu oluşuyor” üzerinden kamuoyuna taşıyarak aynı misyonu devam ettiriyor...