Haber, hepsi de gazetenin en görünür yerlerinde yer alarak, üç gün boyunca şöyle gelişti:
İlk gün “Batı’nın elindeki uçuş kayıtları bunu gösteriyor” parantez başlığına eşlik ederek “F-4 Suriye hava sahasında vuruldu...” Hükümet bu yüzden sıkıntı yaşamaya başlamış...
Ertesi gün “Asker hükümeti, hükümet halkı...” diye başlayan manşet spotta şöyle tamamlanıyordu: “... en kibar ifadesiyle ‘yanılttı’. Dünyaya F-4 jetinin uluslararası sahada düşürüldüğünü söyleyen Ankara şimdi ‘yanılgının’ sorumlusunu arıyor.”
Yönetmeni ve başyazarı, gazetenin manşetini, bir başka gazetenin önceden duyurduğu halde yayınından vazgeçtiği haber olduğunu ileri sürerek savunuyordu aynı gün. İmzalı bir haberde “Gerçek ortaya çıkıyor, şimdi ne diyecekler?” sorusu soruluyor, bir başka imzalı haberde ise Cumhurbaşkanı ile hükümetin Batılı kaynaklardan gelen “Türk jeti Suriye hava sahasında düşürüldü” bilgisinin artık doğru olduğunu bildiği iddiasına yer veriliyordu.
Üçüncü gün büyük manşet farklı bir konuya ayrılmıştı, ama “Uçak düşer, yen içinde kalır” başlığı hâlâ gazetenin en görünür yerindeydi. Bir gün önceki haberinin Genelkurmay Başkanlığı’nca tekzip edildiğini duyuran gazete, yine de “TSK’nın kritik soruları pas geçtiği” iddiasında ısrarcıydı. Başyazar, daha önce haberleriyle “Genelkurmay” cevabını verdiği soruyu bu kez “Bizim hükümeti kim kandırdı?” biçimine sokarak sormaya devam ediyordu.
‘Yeni gazetecilik’ bu olsa gerek: Ortalığı ayağa kaldıracak bir iddiayı haberi doğrulaması gereken kaynakların hiçbiriyle görüşmeden yayınla, tekzip geldiğinde ısrara devam et...
Kusura bakmayın, ama ‘yeni’ olsa bile bilinen ‘gazetecilik’ tanımları dışında kalan bir ‘tür’ bu...
Eskiler “Haber kutsal, yorum hür” tanımını kullanırlardı. ‘Haber’ diye sunduğun, üzerinde iyi çalışılıp araştırılmış, ilgilileriyle görüşülerek geliştirilmiş ve hele manşete taşınacak önemdeyse eleştirilere açık yönü bırakılmamış olacak; buna karşılık yazarlar o haberi istediği gibi yorumlamakta hür olacak...
Habere yorum asla karıştırılmayacak...
Bu temel kuralın epey bir zamandır ayaklar altına alındığını ben de biliyorum. Çoğu dezenformasyon amaçlı, yanlı ve yalan haberler ABD’nin Irak’a seferi öncesinde orada da burada da devreye sokuldu. Yalan olduğu sonradan ortaya çıkacak “Saddam’ın elinde kitle imha silâhları var” tezi hiç sorgulanmaksızın haberleştirildi.
O dönemde bazıları bu tür yalan haberleri de yayarak 1 Mart (2003) tezkeresi Meclis’ten geçsin diye durumdan vazife çıkarmıştı. Arada bir milyona yakın Iraklı öldüğü, dört milyonu ülkesini terk ettiği, savaş beşbinden fazla Amerikalı askerin canını aldığı, kimbilir kaç trilyona mal olduğu ve sonunda ABD arkasına bile bakmadan bölgeyi terk etmek zorunda kaldığı halde, “Keşke biz de o işe bulaşsaydık” diyen komutanlar ve ondan aldığı işaretle “Biz söylemiştik” demeye başlayan yorumcular bugün bile çıkabiliyor...
Adı üstünde, yaptıkları ‘yorum’ olduğu için onları kendilerini okuyanların iz’anına havale ediyoruz.
Fakat ‘haber’? Özellikle de muhataralı bir dönemde, herkesin kafasını karıştıran bir konuda “Asker hükümeti, hükümet de halkı yanılttı” iddiasını manşetleştirmiş türden bir ‘haber’ ise bu?
‘Yeni gazetecilik’ deyip geçmeli miyiz?