Yeni bir Türkiye’nin, yeni bir dönemin, dolayısıyla da yeni bir siyasetin kapısı sonuna kadar aralandı. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 1 Temmuz 2014 tarihinde cumhurbaşkanı adayı olarak yola çıktı. Şimdi önümüzde yaklaşık 40 günlük yoğun bir maraton var.
Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı konusundaki görüşlerimi burada ve fırsat oldukça ekranlarda sıkça dile getirdim. Gerek Türkiye’nin gerekse bölgemizin şartlarında kendisinin bir dönem daha başbakan olarak yola devam etmesinin daha doğru olacağını savundum.
Şimdi bu görüşleri yeniden ele almanın elbette pratik bir karşılığı yok. Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olarak yola çıktı, kuvvetle muhtemel ilk turda Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü’ndeki yerini alacak.
Erdoğan’ın karşısındaki blok ise bugün genel başkanlar düzeyinde kamuoyunun önüne çıktı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan Haydar Baş’a kadar uzanan ilginç bir koalisyon.
Aday olarak ilan edilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun özellikleri, kişiliği ve karşılığı bir yana, kendisini destekleyen bu koalisyonun Türkiye’ye söyleyecek sözü var mı, asıl soru bu. Esasen bu sorunun cevabını millet sandıkta defalarca ve her defasında daha kuvvetli biçimde verdi. Ağustos ayında bunu bir kez daha görme şansımız olacak.
* * *
Muhalefetin durumu üç aşağı beş yukarı böyle. Peki Türkiye’nin önündeki gündem, akıp giden olaylar, dahası henüz öngöremediğimiz ama her an şekillenebilecek yeni dengeler, çatışmalar üzerine üç dönemdir ülkeyi yöneten siyasi akıl neler planlıyor? Asıl önemli soru bu.
Suriye konusundaki gelişmeler Türkiye’nin istemediği ve kolay kolay razı olmayacağı bir yönde ilerledi ne yazık ki. Beşar Esad iktidarını halkını ezme pahasına korudu, bölgesel ve uluslararası dengeleri yanında tutmayı başardı. Ama Suriye’deki bu iktidarın eskisi gibi ülkesine hükmetmesi söz konusu olamaz. Hatta artık tek parça halinde bir Suriye’den bahsetmek de mümkün değil.
Dolayısıyla da etrafımızdaki istikrarsız alanların giderek arttığını, elbette buna dair yeni bir oyun planı ile öngörmek ve yeni dönemde bu riskleri avantaja dönüştürmek zorundayız. Belki kaçıncı tekrar olacak, ama bu konuda anahtar ittifak, Suriye Kürtleriyle kuracağımız ilişkilerle mümkün. Bu konuda hala yeterince istekli ve öngörülü davranmıyoruz.
* * *
Irak’ın kuzeyinde ana hatları itibarıyla Türkiye’nin lehinde gelişen, ancak biraz geç kalmanın getirdiği sıkıntılarla yürüyen bir süreç var. Sonuçta coğrafyanın kaderi tecelli ediyor ve burada olması gereken yakınlaşmalar, bütünleşmeler sancılı da olsa gerçekleşiyor.
Elbette bu yakınlığın tek başlığı enerji değil, ama taraflar bu konudaki yakınlaşmasını ilan edince dünyanın nasıl ayağa kalktığını hep birlikte gördük. Türkiye’nin yeni dönem siyasetinin en önemli şifresi belki de bu ilişkinin her gün biraz daha yukarıya taşınması, bölgesel çatışmaların dışında kalan barış alanlarının ortak bir akılla genişletilmesi.
Ankara, güvenlik merkezli algılarını ve politikalarını bir kenara bırakıp, tarihin, coğrafyanın ve elbette ortak gelecek düşüncesinin dinamikleriyle hareket etmeye başlayınca, aleyhine kurgulanan bir proje kendi lehine çalışmaya başladı.
Cesaretle ve geleceğe odaklanarak bu yol haritasını izleyen kazanacak. Yeni Türkiye’nin aktörleri en çok buna odaklanmalı.