İranlı Kasım Süleymani Bağdat’ta yapılan bir operasyonla öldürüldükten birkaç gün sonra Wikileaks’i andıran bir sitede “Generalin portresi” başlıklı bir makale yayınlandı. Süleymani’yi ve karanlık ilişkilerini vurgulayan makale İran istihbaratından birkaç aydır sızdırılan belgeler üzerine kurulmuştu. Makaleyi okurken bir detay özel olarak dikkatimi çekti. Makalenin kaynak olarak kullandığı istihbarat raporlarında Süleymani’nin Türk yetkililerle ilişkisine ilişkin her hangi bir vurgunun yapılmadığı belirtiliyordu ancak Süleymani’nin kişisel algı serüveniyle ilgili şu ilginç tespit yapılıyordu: “Süleymani 2014 yılından sonra kendisini siyasi bir ideolog değil, MİT Başkanı Hakan Fidan gibi, askeri ve istihbarat başkanı olarak görmeye başladı.”
“Şimdi bu nereden çıktı?” Makaleyi okurken verdiğim ilk tepki buydu. Sebebi şu: Süleymani’yi ölüme götüren süreci anlatırken, örnek olarak Türk istihbarat başkanını göstermek bir şeyleri ima etmektir. Üstelik bu ima, istihbarat operasyonu olduğu anlaşılan bir makalede yapılıyorsa dikkat etmek gerekir.
O gün bu yorumu yapmıştım. Nitekim gelişmeler beni yanıltmadı. Birkaç gün önce İsrail’de yayınlanan Makor Rishon gazetesinde, “Generalin portresi” isimli makalede ima edilen niyetleri daha açık ifadelerle ortaya koyan bir yazı kaleme alındı. Makalede MİT Başkanı Fidan açık bir şekilde hedef gösteriliyor. Orada Süleymani ve Fidan’ın “Birbirine çok benzediği ve her ikisinin de Irak ile Suriye’de ülkeleri adına vekalet savaşları yürüttüğü” öne sürülüyor. Süleymani’nin ardından Fidan’ın “komplolarına” odaklanma zamanının geldiği vurgulanıyor.
Makor Rishon nasıl bir gazete? Radikal, aşırı milliyetçi. Netenyahu’nun Likud Partisi ve Lieberman’ın Evimiz İsrail Partisi’ne yakın, bu partiler üzerinde etkili. Gazete yasadışı yerleşkelerin sadık bir savunucusu. Özetle… İsrail aşırı sağının Pravda’sı.
Ancak meseleye daha geniş bir açıdan bakmak lazım. Türk istihbarat başkanının hedef gösterilmesi ya da tehdit edilmesi yapbozun bir parçası. Trump’ın uzun bir süredir buzdolabında tuttuğu Ortadoğu planını önceki gün alelacele raftan indirmesi zamanlama açısından bize bir şeyler söylüyor. Elbette bu hamlenin ABD ve İsrail’in iç politik gelişmeleriyle ilgisi var. Ancak bölgede İsrail merkezli çılgınlıkların savunucuları cesaretlenmişe ve el yükseltmişe de benziyor.
Türkiye’nin Suriye’den Libya’ya, Irak’tan Doğu Akdeniz’e izlediği dış politika ile “can sıktığı” bir gerçek. Çünkü Ankara pozisyonunu başkalarına göre değil kendi çıkarını merkeze alarak belirliyor. Geçtiğimiz günlerde bu can sıkıntısını derli toplu bir şekilde yansıtan önemli bir rapor yayınlandı. Raporun sponsoru Pentagon. Yayınlayan kuruluş ise yarı resmi düşünce kuruluşu Rand. Orada yer alan şu özet ifadelerin altını çizmek gerekiyor:
ABD ve Türkiye ortaklığı son yıllarda gergin, çünkü çıkarlar eskiden olduğu gibi örtüşmüyor. Erdoğan dış politikada güç konsolidasyonu ve Türk milli çıkarları yönünde denge politikası izliyor. Bu dengeyi NATO müttefikleri ve Avrasya’daki yükselen ortakları arasında kuruyor. Türkiye, ABD ve NATO için zor ve mütereddid ortak olmaya devam edecek.
Farkında mısınız bilmiyorum ama bölgede ulusal çıkarlarını önceleyebilecek, dış merkezli planlara karşı çıkabilecek Türkiye dışında bir ülke kalmadı. Körfez ülkeleri ve Mısır, Kudüs’ün gaspını destekleyecek bir şuursuzluk içinde. Suriye, Irak ve İran’ın durumu ortada. Bu yüzden daha fazla Türkiye’ye odaklanacaklar. Ve istihbarat oyunları bu süreçte daha fazla öne çıkacak.