Türkiye’deki sistem değişikliği önce, “vesayet siyasetini”ni bitirdi.
16 Nisan’da kabul edilen, “halka rağmen siyaset başarıya ulaşamaz” yöntemi, sistemin henüz devreye girmediği 24 Haziran seçimlerinde bile kendini hissettirdi. Onun için, sadece milletin hizmetinde olan AK Parti bile “başarı”da zorlandı.
“Ana muhalefet partisi” unvanlı CHP bu seçimlere de milletten uzak, “seçkin azınlığa” yönelik siyaset stratejisiyle girdi.
Yine milletin hassasiyetlerini bir kenara bırakarak, FETÖ aklıyla hareket etti, PKK uşağı HDP’yi Meclis’e taşıdı. Muharrem İnce’nin görece iyi bir performans ortaya koyması da vesayet siyasetini terk ettiği için değil, her şeyi istismara dayanan; kısa vadede sonuç almaya yönelik eski Türkiye siyaseti uyguladığı için idi.
Ucuz vaatler döneminin acı faturasını hatırlamayanları aldatmaya yönelik, her problemi çözen (!) ucuz bir stratejiydi ve alıcısı çıkmadı...
Düşmanlarla dost...
95 yıldır millete hizmet etmek gibi bir derdi olmayan CHP, devletteki vesayet kurumlarıyla paslaşarak sadece bu kesime yönelik siyaset üretmiş, böylece ülkede görünmeyen ve değişmeyen iktidarın sahibi olma stratejisini başarıyla (!) uygulamış bir partidir.
Bu kurumsal vesayete ilaveten müflis bir genel müdür olan Kılıçdaroğlu’nun, 2010 yılında zembille inmesiyle, CHP’de operasyonlar üzerinden sonuca gitme dönemini başlatmıştır.
Başarısının âmiri olamayanlar başkalarının esiri olmaktan kurtulamazlar.
“Erdoğan düşmanlığı” fanusunda sıkışıp kalan bu vizyonsuzluk, diğer şer ortaklarıyla birlikte yürütülen bir “Türkiye düşmanlığı”na dönüştü.
Bu tespiti abartılı bulanlar olabilir. Ama Türkiye’yi AB’ye şikayet etmek, PKK’lıya “arkadaşım”, PYD’ye “oluşum” demek, 15 Temmuz’a FETÖ ağzıyla, “Kontrollü darbe” derken, FETÖ ile mücadeleyi “Asıl darbe” olarak telakki etmek, sırf Erdoğan düşmanı olduğu için Esad’ın katliamlarına destek vermek Türkiye düşmanlığı değil de nedir?
Direksiyon kavgası
CHP’de şimdi “ateşli” bir hesaplaşma yaşanıyor. Ama bu “Vesayet alışkanlıklarımızı bırakalım, milleti tanıyalım ve kucaklayalım” mücadelesi değil. Sadece, köhnemiş aracın direksiyonuna geçme kavgası.
Diğer muhalefette de İP’ler koptu ama toplama araç gibi farklı yapılardan oluşan tek kullanımlık projenin akıbeti farklı olamazdı zaten. Ayrıntıları merak eden Lütfi kardeşimizin analizini okuyabilir.
***
Yeni sistemin, siyaseti iki güçlü partiye zorladığını, onun için bazı partilerin “muta yöntemiyle” birleşmek zorunda kaldığını 24 Haziran’da gördük.
İP’i geçin ama CHP de bu performansı gösterebilecek gibi görünmüyor.
Milli muhalefet
Güçlü muhalefetin iktidar kadar önemli olduğuna gönülden inanıyorum.
Etkili bir muhalefet olsaydı, AK Parti seçmenden mesaj alacak duruma düşmezdi.
Güçlü bir muhalefetin, sadece parlamentoda değil, başkanın icraatlarında da ciddi etkisi ve katkısı olacağı kanaatindeyim.
Ama burada can alıcı nokta millete değil, iktidara muhalif bir siyaset anlayışının oluşmasıdır.
“Millî ve yerli duruş”u AK Parti’nin tekelinden kurtaracak, Türkiye’nin menfaatlerini; “iktidar gibi” savunacak bir muhalefet aranıyor.
Kimse beni, AK Parti’ye oy vermeyen yüzde 50’den fazla kesimin, CHP gibi PKK ve FETÖ işbirlikçisi olduğuna inandıramaz.
Eski ideolojik tanımlar anlamını kaybetmiştir.
15 Temmuzu baz alan millî ve etkili bir muhalefet anlayışının kısa sürede ciddi bir alternatif olacağı kanaatindeyim.
Bu durumda mevcut iktidar millete karşı daha da hassas davranacak ve Türkiye kazanacaktır.