Bu hafta yeni bir hükümet kuruluyor. Bir bakıma yeni Türkiye diye tanımlanan dönemin ilk basamaklarından birisi. Başbakan Ahmet Davutoğlu geçtiğimiz Cuma günü kabinesini Çankaya Köşkü’ne sundu. Şimdi hükümet programının okunması ve Meclis’teki güvenoylaması için geri sayım başladı.
Aynı dönemde Irak’ta hükümet süreci devam ediyor. Suriye’de iç savaş sürüyor. Mısır’da darbe yönetimi meşru siyasetin temsilcilerine peşpeşe idam cezaları veriyor. Pakistan’da karışıklık sokaklara yansımış durumda. Rusya binlerce asker ve çok sayıda tankla Ukrayna’da.
Bu listeyi uzatabilirim. Ancak verdiğim örnekler, gerek coğrafi yakınlık üzerinden karşı karşıya olduğumuz risk alanlarını, gerekse de ‘kaos’un geniş alanlardaki varlığını anlatabilmek açısından yeterli. Tam da bu nedenle Türkiye’nin yeni dönemde nerede duracağı, bölgeye ve dünyaya hangi pencerelerden bakacağı önemli. Bu duruşun, yakın dönemden keskin farklılıklarının olup olmayacağını, özellikle de bölge politikalarında önemli değişimlerin yaşanıp yaşanmayacağını birlikte takip edeceğiz.
***
Ankara ve Moskova hattında ortaya çıkan yakınlaşmanın, aynı zamanda ülkemizdeki bazı tasfiyelerin de perde arkası olduğunu hatırlatarak konuşmaya başlayabiliriz. Nitekim Suriye krizinin en hararetli olduğu dönemde bile Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler üst düzeyde ve hemen her konuyu müzakere edebilecek yakınlıkta oldu.
Moskova’nın paralel diye adlandırılan yapıyla ilgili adeta erken uyarı gibi davranmasını ise ayrıca not etmek gerekiyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın altını çizdiği gibi, elbette paralel yapı demokratik meşru siyasete müdahaleyi hedefliyor ve tipik bir bürokratik vesayet modeli. Ama bundan ötesi sözkonusu yapı, Türkiye’nin yakın gelecekteki duruşunu engelleyecek bir hesabın da peşindeydi.
Bu vesileyle daha önce paylaştığım önemli bir analizi yeniden aktarmak istiyorum. ABD merkezli Al Monitor sitesinde, Rus Bilimler Akademisi’nin Doğu Etüdleri Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Vitaly Naumkin’in Türkiye-Rusya ilişkilerinin değerlendirildiği bir yorum yayınlandı. (5 Haziran 2014) Analizde ‘Türkiye ile Rusya Gülen konusunda mutabık” başlığı altında iki ülkenin Suriye konusunda farklı düşünmeyi sürdürse de “Gülen konusunda Rus hükümeti ile ortak zemin bulduğu’ ifade ediliyor.
Aynı parantezde dikkat çeken bir diğer başlık ise Kırım sorunu üzerinden yaşananlar. Yorumda Moskova’daki görüşmelerde (O dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun son ziyareti kastediliyor) ele alınan Kırım sorununun iki ülke arasındaki ilişkileri zehirlenmediği gibi, Türkiye’nin uzun vadeli çıkarları ve kaygıları göz önünde tutulduğunda yeni işbirliği imkanlarını ortaya koyduğu öne sürülüyor.
***
Prof. Naumkin’in analizinin şu bölümü ise çok kritik:
‘Paradoksal olarak Rusya ile Türkiye arasındaki yakınlaşmayı teşvik eden bir unsur, Moskova’nın Fethullah Gülen’in faaliyetlerine yönelik aşırı negatif tutumudur. Geçmişte, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) bu İslami cemaatin lideri ile müttefik oldukları dönemde Moskova’nın tutumu, Ankara için rahatsız ediciydi. Şimdi ise, AK Parti lideri ile ABD’de yaşayan Gülen arasındaki Soğuk Savaş’ın alevlenmesiyle Moskova’nın tavrı, onun (Gülen’in) etkinliğini sınırlamak amacıyla ortak eylemlerin yapılmasında çıkar yaratıyor.’
62.hükümetle birlikte bu ağırlıklardan kurtulup yeni rotasını daha belirgin çizgilerle ortaya koymayı hedefliyor Ankara. Bu dengenin kurulmasıyla ilgili kritik adımlar çoktan atılmaya başlandı. Erdoğan’ın yeni bir Türkiye, yeni bir ekonomi ve yeni bir sosyoloji diye tarif ettiği hamleler bunlar.