İsrail’in Gazze vahşetinin, Türkiye ve Mısır’ın öncülük ettiği ateşkes eliyle ‘şimdilik’ durdurulması, bölgemizin yakın geleceğine dair önemli işaretler veriyor. Kuvvetle muhtemel, merkezinde bu iki ülkenin yer aldığı bir yeni ‘bölgesel düzen’ kuruluyor.
Bir: Türkiye ve Mısır’ın öncülük ettiği ateşkesi, ‘Kahire, Ankara’nın önüne geçmiştir. Bundan sonra bölgenin merkezi gücü Mısır’dır’ gibi yorumlayan yaklaşımları, belli bir odağın maksatlı olarak yaymaktadır. Nitekim aynı dönemde ABD medyasının ‘İsrailoğulları’ damarında, ‘Artık ABD’nin stratejik müttefiki Mısır’dır’ gibi değerlendirmelerin çıkması buna işaret ediyor.
İki: Türkiye ve Mısır, İslam dünyasının üç merkez ülkesinden (diğeri İran) ikisidir ve Filistin başta olmak üzere bölgesel sorunlarda ortak tavır almaları, ciddi sonuçlar üretmeye adaydır.
Üç: İki ülkenin nüfuz alanlarının farklı olması başka bir konudur, rekabet ve yarış başka bir konudur. Bunları birbirine katıp ‘Araplar, özellikle de İhvan benzeri yapılar Türkiye’yi dinlemiyorlar. Artık onların hamisi Mısır’dır’ demek, kötü niyetli bir yaklaşım değilse, ciddi bir körlüğün yansımasıdır.
Dört: Doğru; Kahire’nin Arap dünyası üzerinde muazzam bir etkisi vardır ve bu her durumda Türkiye’den daha fazladır. Yanlış; Ankara bunu gizli bir rekabete dönüştürüp öne geçmeye çabalamaktadır. Aksine, her iki ülke bölgesel sorunları ele alırken, kimin hangi alanda daha fazla nüfuz sahibi olduğunu hesaba katarak hareket etmeye çalışmaktadır.
Beş: Ne Ankara, ne de Kahire’de geçmişin karanlık yapıları iktidardadır. Elbette bu odakların hala güçleri vardır ve son günlerde Tahrir’de ortaya çıkan tabloya bakılırsa, iktidarın sınırlarını çizme konusunda cüretleri de bulunmaktadır. Ama yine de Türkiye’de AK Parti ve Tayyip Erdoğan iktidarı, Mısır’da İhvan ve Mursi iktidarı, yeni bir dünyanın kapısını açmaya kararlıdır. ABD’nin ve uluslararası sistemin, bölgeye hala İsrail’in güvenliğini merkeze alarak baktıkları doğrudur. Ama bu köhne bakışın, Ankara-Kahire hattına rağmen başarı şansı yoktur.
Altı: Kahire’de aniden hız kazanan ve Tahrir meydanına yansıyan tepkiler, Mısır’ın ateşkes sürecinde oynadığı role verilen bir cevaptır, köşeye sıkıştırma hamlesidir. Mursi için de yeni ve ciddi bir sınavdır. Bir yandan Filistin konusundaki tavrını sürdürmek, diğer yandan uluslar arası sistemin istediği gibi hareket ettirdiği ‘derin’ Mısır’ı dizginlemek/gücünü kırmak zorundadır.
Yedi: Arap Baharı’yla ortaya çıkan istikrasız alanların, Türkiye dahil hemen her bölge ülkesini ilgilendirdiği, yeni güvenlik krizleri ve daha kötüsü, paranoyaları ürettiği ortada. İşte Ankara-Kahire hattının ortak hareket edeceği belki de en temel sorun, bu algıları yönetmek, istikrarsız alanlarda bir an önce kalıcı ve sahici yapıların ortaya çıkmasına katkı sağlamaktır. Bu bir yarış değil, ortak gelecektir.
Sekiz: Hangi düzeyde, nerede ve ne görüşülürse görüşülsün, Türkiye-İsrail ilişkilerinin eskisi gibi olması imkansızdır. İsrail’in kendisinden beklenen (!) değişimi gerçekleştirmesi hayaldir ve bundan sonra onun güvenliğini sağlamak üzere geliştirilen her politika, bölgedeki yeni düzenin duvarlarına çarpacaktır.
Dokuz: Türkiye’nin gerek Irak, gerekse Suriye konusunda ortak paranteze alıp gayret göstermesi gereken ana başlık; bölgedeki Kürtlerle ortak gelecek arayışını güçlü mesajlarla ilan etmesidir. Irak Kürtlerinin, Bağdat’la yaşadıkları krizde çalabilecekleri tek kapı Ankara’dır. Keza, Suriye Kürtlerinin, Suriye muhalifleriyle çatışma süreci de acilen ve bizzat Türkiye eliyle sona erdirilmelidir.
On: Önümüzde uzun, çatışmalarla dolu ve her yönüyle manipülasyonlara açık bir dönem vardır. Sakin ve bir o kadar da soğukkanlı yaklaşımlarla yola devam etmek zorundayız.