Sosyal bilimlerde, ekonomide, hatta siyaset biliminde günlük hayatta meydana gelen gelişmeleri anlayıp anlamlandırmada işe yarayan kavramlar olduğunu biliyoruz. Acaba Soma’daki derin trajedinin siyasete bakan yüzünü daha iyi değerlendirmemize yarayacak bir kavramsal çerçeve kurabilir miyiz?
Beklenmeyen, olduğunda toplumu sarsan olaylarla her ülkede karşılaşılabiliyor. ABD’de maden kazaları artık yok gibi; fakat okullarda küçücük çocukların hayatını kaybetmesine yol açan silâhlı baskınlar neredeyse rutine dönüştü. Benzer bir mükerrer olay da, Fransa’da baş gösteren, ‘din’ ve ‘ırk’ motifli (Müslüman ve Yahudi karşıtı) mezarlık saldırılarıdır...
Şu olayı, saldırgan işe okulda öğretmen olan annesini öldürmekle başladığı için herhalde hatırlayacaksınız: 20 yaşındaki Adam Lanza silâhlar kuşanarak Sandy Hook Ortaokulu’nu basıp tam 28 öğrenciyi öldürdü, 12 Aralık 2012 tarihinde. O kadar can almasa da, 2014 yılının ilk dört ayında, 20’dan fazla okul ve kampüste silâhlı saldırı olayları yaşandıABD’de...
Can alan olaylar meydana geldiği ülkelerde tartışmalara sebep oluyor elbette; ancak hiç kimsenin aklına bizdekine benzer siyasi sonuçlar çıkarmak gelmiyor. ABD’de silâh edinme kolaylığı olduğu ve bunun savunucuları ‘muhafazakâr’ kimlikleriyle bilindiği halde... Silâh edinme kolaylığı karşıtları, NRA (National Rifle Association) çatısı altında örgütlenen kolaylık yanlılarına karşı örgütlenip yasaklama kampanyası yürütüyorlar en fazla...
O kadar...
Acaba bizde özellikle son yıllarda neden her olay siyasete, hükümete, hatta doğrudan Başbakan Tayyip Erdoğan’a bağlanıyor?
Kısmen Tayyip Erdoğan’ın yönetim tarzının payı var bunda; ancak olan, tek başına bu etkenle açıklayamayacağımız kadar karmaşık...
İşte ‘kavramsal çerçeve’ ihtiyacı burada ortaya çıkıyor...
Fert başına milli geliri 10 bin dolar çizgisi üzerine çıkan ülkelerde, o zamana kadar müthiş atılımlar gerçekleştirildiği halde, bir tıkanıklık görülüyor ve bu da büyüme rakamına yansıyor. Vaktiyle “Demokrasi mi, milli gelir 10 bin dolara ulaşmadan hayal” denilirken, ‘orta gelir tuzağı’ kavramıyla açıklananyeni durumda, bu tuzağa düşen Türkiye gibi ülkelerde,gelir dağılımı çarpıklığı dahil çeşitli sorunlar yaşanıyor.
Doğru veya yanlış, açıklayıcı bir kavram işte...
Gezi’de ve Soma’da açıkça görülen siyasi belirtiler için de benzer bir kavramlaştırma yapılabilir mi?
Benim aklıma, genelde Ak Parti’nin özelde de Tayyip Erdoğan’ın 2002’den bugünlere yükselen oy desteğinin 2007’den sonra yüzde 50’ye dayanmasına dayalı bir kavramlaştırmanın bu ihtiyacı karşılayabileceği düşüncesi geliyor.
Herhalde bu sebeple, Ak Parti karşısındaki partilerin iktidar umutlarını azaltan, ancak biraz gayretle bunun aşılmasını mümkün gören bir değerlendirme söz konusu. “Ak Parti’den birilerini kopartır, ortak cephe oluşturursak...” hesabı...
‘Orta destek tuzağı’ diyebileceğimiz siyasi değerlendirmeye göre, türbülanstan kurtulmak için, Ak Parti’nin desteğini bugünkünden yükseğe çıkarması şart. (2012 halkoylamasında alınan yüzde 58 oy bir süreliğine etkili olmuştu).
Milli gelirin 10 bin dolara ulaşması iyi güzel de, bu durum nasıl içinde sıkıntıları barındırıyorsa, ekonomisi o tuzağın pençesindeki ülkelerde iktidarın yüzde 50’lik oy oranı da yeterli olmayıp ülkeyi sarsıntıya uğratabiliyor işte... Daha fazla destekle bu durum tersine çevrilebilir (mi).
Üzerinde düşünmeye ve biraz daha deşmeye değer görüyorum bu konuyu...