Dünyada yaşanan bir dizi sorun var ve bunları birbirlerinden ayrı değerlendirmek mümkün değil. Suriye iç savaşını etnik ve veya mezhepsel mücadelelerden, bu mücadeleleri başka devletlerin güç yarışlarından, bu yarışları da ekonomik rekabetlerden ayrı düşünmek kolay değil. Dolayısıyla Türkiye’nin geleceğe yönelik politikalarına da bir bütün olarak bakmak gerekiyor.
Türkiye’nin açık olarak ekonomik olanakları, ancak sosyal ve siyasal sorunları bulunuyor. Sosyal ve siyasal sorunların birer güvenlik sorununa dönüşmesine yol açan bölgesel istikrarsızlıklar da mevcut. Kısacası ekonomik alanda yukarı çıkan Türkiye’nin diğer sorunlar nedeniyle aşağıya çekilmesi söz konusu oluyor. Bu durumda, avantajlarla dezavantajların aynı yol haritası içine yerleştirilmesi, birinin diğerini belirlemesini beklemeden çok ayaklı bir program yapılması gerekiyor.
Anlaşıldığı kadarıyla bugün denenen bu; adına da süreç deniyor. Açılım süreci, barış süreci, çözüm süreci ve diğerleri hem eş zamanlı hem de kademeli yürüyen bazı politikalara işaret ediyor.
Çözüm süreci
Öncelikle çözüm süreci ele alınmalı. Çözüm süreci, düğüm haline gelmiş yumağı çözmek ve iplikleri düzgün bir örgü haline getirebilmek için serbest bırakmak anlamına gelir. Bu çerçevede bazı düğümler kesilir, bazılarında ise birbirine dolanmış ipler tırnaklarla ayrıştırılır. Bugün olan da bu.
Türkiye’nin düğüm yumaklarının hemen tümü, vesayet sisteminin hediyesi olan sorunlar. Bu hediye, hem devlet-yurttaş ilişkilerine, hem toplumsal kesimler arasındaki ilişkilere, hem komşularla, hem de başka devletlerle ilişkilere büyük zarar vermiş, güvensizlikler oluşturmuş; bu güvensizliklerin ifadesi olarak şiddet kullanımının da makul bulunmasına yol açmış.
Dolayısıyla çözüm süreci, büyük başlıklar şeklinde düşünüldüğünde PKK’nın çatışmasızlığa zorlanması, ülke dışına çıkması ya da silahları gömmesi olarak anlaşılabilir. Ancak bu süreç aynı zamanda kadın cinayetlerinin, futbol terörünün, öğrenci tedhişlerinin ya da komşu ülkelerden gelen saldırıların da aynı paket içerisinde değerlendirilmesini zorunlu kılıyor. Zira çatışmasız ortam yaratmak isteyenlere karşı her daim çatışma siyaseti güdenler olabilir ve bu çevreler için her konu yeni bir ‘açılım’ alanı olarak görülür. Çözüm süreci, bu tür açılım alanlarını daraltma başarısını ima eder.
Barış süreci
Barış süreci ise çatışmacı ortamların yönetilebilir olduğu aşamadan sonra başlar. Birbirinden ayrılan iplikler, yeniden dolanıp düğüm oluşturmadan hızla yeni bir halı dokumasına dönüşür.
Türkiye’de bir yandan yeni bir halı dokunuyor, bir yandan da düğümler çözülüyor. Bu halının ekonomik motifleri daha görünür vaziyette. ABD ile serbest ticaret anlaşması, enerji anlaşmaları ve daha bir dizi uluslararası girişim dokumanın özünü oluşturuyor.
Ancak sorun, örülecek halının bittiğinde nasıl bir modelde olacağının geniş kesimlerce görülemiyor olmasında. Her kesim kendi rengini bu halıya koymak istiyor; bazı ülkeler büyük bir taban halısının örülmesi konusunda Türkiye’ye destek verirlerken bazıları da Türkiye’nin yolluk denen türde bir halı örmesini tercih ediyor.
Türkiye, taban halısını seçmiş durumda; dolayısıyla kendisine yönelik saldırıları sadece iplikleri dolandıran düğümler olarak değerlendiriyor. Ancak bunu yapabilmesi için halı modelinin toplumsal kesimleri teskin edecek, güven oluşturacak biçimde ilan edilmesine ihtiyaç var. Kürtlerin, Alevilerin, laik yaşamın tehlikede olduğunu düşünenlerin, dindar kesimlerin ya da diğer kesimlerin kendisine yaşam alanı bulabileceği, güven içinde hissedebileceği bir model dokunabilirse, ekonomiyle güçlendirilen dokuma tezgahı ürünü ortaya çıkarabilir.