Her şey biz yaşarken oldu diyebileceğimiz ehemmiyette olaylara şahitlik ediyoruz. Gördüklerimiz göreceklerimizin ne kadarı, daha neler göreceğiz? II. Dünya Savaşı'yla kurulan Transatlantik İttifakı Trump'la çatırdadı. Trump'ın kameralar önünde Ukrayna Başkanı Zelenski'yle kavgası ve ekibiyle birlikte Zelenski'yi Beyaz Saray'dan kovması belki de yeni dönemin miladı olarak anılacak.
Oysa ABD-Avrupa ittifakı üzerine bina edilen bir dünya düzeni vardı. 80 yıldır sıkıntısız işleyen bir düzen... Avrupa'nın ABD'nin koruması altında olduğu, zaman zaman çıkarları çatışsa da Fukuyama'nın liberal demokrasiler birbiriyle büyük çatışmaz tezinde olduğu gibi güllük gülistanlık geçen yaklaşık 80 yıl...
Şimdilerde ise Avrupa Birliği ülkeleri Avrupa'nın güvenliğinin geleceğini garantiye almak için peşi sıra toplantılar düzenliyor. ABD Başkanı Trump'tan ayrı, Başkan Yardımcısı J.D. Vance'den ayrı azar işittikten sonra Avrupa Birliği ülkeleri, kendi başımızın çaresine bakmalıyız fikri etrafında bir takım yeni kararlar alıyorlar.
Bu sadette akıllarına ilk gelen ülke Türkiye oldu. NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip olan Türkiye'nin, Avrupa'nın güvenliği için hayati önemde olduğunu vurgulayan yayınlar, demeçler havada uçuşuyor.
Trump, NATO'dan çekilmeyi düşünüyor. Böyle bir şey yakın zamanda gerçekleşmese bile Trump'ın, NATO güvencesini üye ülkelerin yıllık gelirinin yüzde 5'ni savunmaya harcamaları şartına bağlamak istemesi zaten epeyce tedip edici...
Hülasa güvenlik mimarisinin, sadece bugünden yarına muhtemel gelişmelere değil daha çok uzun vadeli stratejik hedeflere göre planlandığı düşünülürse NATO'nun devrinin bitmek üzere olduğu tezi hiç de yabana atılır değil. Zira NATO'yu kuran ihtiyaç ve fikir birliği çoktan ortadan kalkmış durumda.
Mevcut gelişmeler Türkiye için çok fazla fırsatlar barındırıyor. Türkiye'nin Rusya'ya ambargo uygulamayıp Ukrayna konusunda arabulucu konumda kalması (Hatırlanacağı üzere muhalefetiz, tıpkı AB ülkeleri gibi Rusya'ya sert ambargo uygulamadığı için hükümeti eleştiriyordu), Suriye'de ise Rusya'yı sınırlandırıcı bir taktik izleyebilmesi; ABD ile uzun zamandır PYD/PKK ve FETÖ üzerinden çatışmasına rağmen kendi ajandasını takipten vazgeçmemesi daha doğru ifadeyle ABD'nin taleplerine razı gelmemesi yine ABD ve Avrupa'nın hilafına Karabağ'ın özgürleştirilmesindeki başat rolü, içeriden gelen "ne işimiz var Libya'da" baskılarına rağmen Libya'daki mücadelede Doğu Akdeniz'deki ekonomik çıkarlarımızı takip etmesi, ABD'nin ve AB ülkelerinin güdümüne girerek Türkiye'yi hasım belleyen Mısır ve Körfez ülkelerinin yeniden Türkiye'ye yanaşması ve 14 yılın sonunda Suriye'de Türkiye'nin kazanması yeni şekillenecek düzende Türkiye'nin sadece savunma sanayi ve ordusuyla değil diplomatik yönden de kapasitesini artırmış bir şekilde yer alabileceğini gösteriyor.
"Yeni bir dünya düzeni kurulur ve Türkiye bu düzende yerini alır" İsmet İnönü'nün Soğuk Savaş dönemine atıfla söylediği bir sözdür, malum. O yerin neresi olduğunu "Bizim çocuklar başardı" sözünden milletimiz çok büyük acılarla tecrübe etti.
O yüzden biz şöyle söyleyelim; yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada, son 15 senedir dişiyle tırnağıyla adeta savaşarak elde ettiği mevziler, yükselttiği kapasite ve saygınlıkla yerini alır. Yani kendisine gösterilen koltukta değil, hakettiği koltukta oturarak...
İş ki bu kazanımları, "aranan Zelenski" bulunup da onun heba etmesine milletimiz izin vermesin.