Batıcı Gezi ayaklanmasını organize edenlerden, insanları sokağa çağırarak suça sürükleyenlerden hesap sorulmamasının neticeleri üzerine, yeni bir ayaklanmanın tezgahlandığının kokusunu almış bir gazeteci olarak yazmaya devam ediyorum.
Türkiye'deki darbeler üzerine yapılan konuşmalarda "80 darbesinden hesap sorulsaydı 28 Şubat olmazdı, 28 Şubat'tan hesap sorulsaydı 15 Temmuz olmazdı" denir. Bir önceki darbeyi yapanlardan hesap sorulmadığı için darbecilerin yeni bir darbe yapmaya cesaret buldukları haklı tespitine kim itiraz edebilir? Bu tespitten mülhem, "Batıcı Gezi ayaklanması gibi ayaklanmalardan hesap sorulmazsa ne olur?" diye sorarsak alacağımız cevap: Yeni ayaklanmalara yol verilmiş olur!
Bir suç örgütü lideri üzerinden yeni ayaklanmanın taşlarının döşendiği, "Twitter'dan muhalefet olmaz sokaklara inmeliyiz" demeye başladıkları bugünlerde Batıcı Gezi ayaklanmasını tekrar gündemimize almalıyız. 3 ay boyunca meydanları işgal ettiler, yolları kestiler, düşman gördükleri her şeye 'devrimci şiddet' diyerek kutsadıkları şiddeti uyguladılar ama sanki Gezi Parkı'na hava almaya çıkmış gibi ellerini kollarını sallayarak evlerine döndüler.
Batıcı Gezi ayaklanmasında, "Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Hadi gel." diyerek insanları suça sürükleyen siyasetçisi, akademisyeni, artisti, tiyatrocusu, müzisyeni isim isim belli. Ayaklanmanın karargâhı hâline getirilen Taksim'de bir anlık gözüküp fotoğraf verdikten sonra gittikleri tatil yerlerinden insanları sokağa çıkmaya teşvik eden, bir şekilde meşhur olmuş kişilerin kimler olduğu da biliniyor. Üniversitelerde amfi kapılarına "Ders meydanlarda" diye yazılar asıp talebelerini Batıcı Gezi ayaklanmasına katılmaya zorlayan, o yıl sadece ayaklanmaya katılanları dersinden geçiren akademisyenler de mâlûmumuz...
Bu şahısların insanları ayaklanmaya teşvik eden sözleri de yazıları da videoları da hâlâ sosyal medya hesaplarında duruyor. Yerli ve yabancı medyanın arşivi de henüz silinmedi, ulaşılabilir durumda. Ayaklanmayla alâkalı tüm delillere ulaşmak çok kolay ama gelin görün ki 3 ay boyunca sokaklarda şiddet uygulayanlardan hesap sorması gereken adli makamlar adaleti tesis etmekte zorlanıyor. Acaba zorlanıyorlar mı yoksa... Bu vesileyle Batıcı Gezi ayaklanması davalarında beraat kararı veren hâkimlere sorayım: "Şiddet uygulayanların siyasi kimlikleri karar almanızda sizin için öncelik midir?"
3 ay boyunca ülkeyi şiddete boğanların "Gezi yargılanamaz" diyebilmelerinin cesaretini nereden alıyorlar? İlk günden Batıcı Gezi ayaklanmasının hesabı sorulabilseydi, "Bizler her haltı yeriz ama siz bizden hesap soramazsınız" diyebilirler miydi?..
Yarın, yine birileri insanları sokağa döküp yakıp yıksalar ve sonra "Geziyi yargılayamayanlar bizi de yargılayamaz" derlerse haksız sayılmazlar mı?..
Son olarak: Batıcı Gezi ayaklanması M. Kemal döneminde olsaydı nasıl bastırıldı? Faillerinin akıbeti ne olurdu?