Sayın Başbakan’ın CHP ve MHP liderleriyle yaptığı görüşmelerden çıkan sonuca ve partilerden gelen açıklamalara bakılırsa Batı cephesinde yeni bir şey yok. Partiler, yeni anayasa konusunda bilinen görüşlerini korumaya devam ediyorlar.
CHP ve MHP yeni anayasa konusunda, birbirine yakın bir yerde duruyor ve durmaya da devam edecek gibi görünüyor.
İdeolojisi olacak mı bu anayasanın, devlet vatandaşı tarif etme hakkını/ayrıcalığını korumaya devam edecek mi, gibi temel ve yeni anayasanın belki de en zayıf karnı diyebileceğimiz konularda, CHP ve MHP’de bir görüş değişimi söz konusu değil.
Anayasanın dibacesinde ifade edilen görüşler ve bu görüşler doğrultusunda formüle edilmiş başlangıç maddelerinin bazılarının değişimini teklif etmek ve vatandaşı ‘tarif’ etmeyecek bir anayasa yapmak, CHP ve MHP için, devletin çözülmesi anlamına geliyor.
MHP adına açıklama yapan Sayın Oktay Öztürk ‘Bugünkü koşullarda başkanlık sistemini tartışmayı bile’ doğru bulmuyor’ ve’ İlk dört maddeden söz etmenize bile gerek yok, o maddeler zaten koruma altında’ diye de ilave ediyor.
CHP içinde bir kesim, başkanlık sisteminin ‘tartışılabileceğini düşünüyor. Ama yine CHP içinde bir kesim var ki başkanlık sistemi dediğinizde aklına Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan başka bir şey gelmiyor ve tartışmayı bile kabullenemeyen bir tavır sergiliyor.
AK Parti, diğer partilere göre ortaya koyduğu görüşler, ideolojisi olmayan bir anayasa ve vatandaşlık tanımı gibi konularda kafası en net parti durumunda. Ama bu maalesef içinde bulunduğumuz siyasi ortam ve koşullara ve meclis aritmetiğine bakıldığında yeni bir anayasa yapmaya yetmiyor..
Bu tablo içinde HDP’nin yeni pozisyonu en ilginç olanıdır. Düne kadar, yeni anayasa konusunda AK Parti’yle uzlaşma ihtimali olan parti HDP’dir diye düşünülüyordu.
Durum gerçekten de buydu tabi. HDP ve AK Parti yeni anayasa söz konusu olduğunda birbirine en yakın duran iki parti gibi görünüyorlardı.
Şimdiki siyasi konjonktürde ise AK Parti ve HDP birbirine en yakın değil, en uzak iki partidirler.
Aslında HDP, izlediği politikalarla sadece AK Parti’den değil, bence Türkiye’den de epey uzak düştü.
Peki neden?
PKK yaptı, etti, alavere delavere çözüm masasını devirdi ve kanlı bir süreç başlattı, HDP’nin önüne yeni bir strateji koydu. HDP, bu stratejiyi hiç sorgulama gereği duymadan, daha doğrusu, sorgulama cesareti göstermeden desteklemeyi tercih etti. HDP, kendi siyasi geleceğini, PKK’nın sonu belirsiz macerasına bağladı ve yazık etti. Tartışalım da tartışalım diye söylenip duran, tuzu kuru solcu-liberallere bakmayın siz, Demokratik Toplum Kongresi’nde çıkan kararları bugünün Türkiye’sinde bir anayasa meselesi olarak tartışmak abesle iştigaldir, faydasızdır, ne siyasi alanda ne toplum arasında bir karşılığı vardır. HDP, DTK bildirisinde ifade edilen taleplerin birer anayasa konusu olmasını istiyor. HDP çok kötü yönetiliyor ve maalesef, dokunulmazlıkların kaldırılmasının konuşulabildiği bir siyasi zemini kendi elleriyle yaratmayı başarmış bulunuyor! Ki dokunulmazlık meselesi, 90’lı yıllara dönüşün bir emaresi gibi anlaşılmaya çok müsait.
Sonuç olarak bugünün Türkiye’si, yeni bir anayasayı konuşmak ve hele de yazmak için maalesef normal bir siyasi ortama sahip değil. Öyle ki, hendek terörü ve şehirlerdeki işgal nedeniyle, Doğu ve Güneydoğu’da bir konferans yapalım deseniz, dinleyecek insanlar bulursunuz muhakkak ama sizi dinlemeye gelen insanların aklından, hendekler, ölümler, şehitler, açlık ve göçten başka bir şey geçmez.
Peki yeni anayasa yapmadaki iddia ve sorumluluğunu Türkiye, bu durum gerekçesiyle ertelesin mi?
Hayır, elbette hayır. Türkiye yeni ve sivil bir anayasa yapma iddiasını sürdürmeye devam edecek tabi ama bu anayasanın en zayıf karnının Kürt sorunu olduğunu akıldan çıkarmayarak..
Ve Kürt sorunu, artık bir ‘HDP ve PKK sorunu’ değil, Kürt vatandaşlarımızın siyasi temsil ve eşitlik sorunudur.
İşte bu yüzden de, Türkiye’nin yeni anayasası, malumu ilan gibi olacak ama hala ve yine Diyarbakır’dan geçiyor..