Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in beklenen görüşmesi 2 Mayıs'ta
AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleşti. Görüşme, görüşmenin öncesindeki süreç ve akabinde siyasi liderler tarafından yapılan açıklamalar Türkiye siyasetinde yeni bir dönemin açıldığı şeklinde yorumlandı.
Erdoğan ve Özel'in bu yoruma yol açan sözleri gerçekten de dikkate değer. Cumhurbaşkanı Erdoğan iade-i ziyarete dair sorulan soruya "Türkiye'nin, Türk siyasetinin buna ihtiyacı var. Ve ilk fırsatta da bu ziyareti gerçekleştirerek, Türkiye'de siyasetin yumuşama sürecini başlatalım istiyorum. Bu adımı da atacağız." dedi.
Buradaki "Siyasi yumuşama" altı çizilesi bir tabir.
Özgür Özel de AK Parti Genel Merkezi'ndeki görüşmeyi çok önemsediklerini vurguladı ve "Türkiye'de ana muhalefet ve iktidarın tartışabilen bir çizgide kalmasını önemli buluyoruz." dedi. Öyle anlaşılıyor ki 1 saat 35 dakika süren görüşmede gündemdeki tüm konular konuşulmuş.
Ne güzel!
Son derece normal ve teamül olarak değerlendireceğimiz bu görüşme trafiği ve sempatik ifadelere neden bu kadar önem atfedildi? Bunun cevabı bugüne kadar neden bu neviden görüşmelerinin yapılamadığı sorusunda saklı.
Ancak bu sorunun peşine düşmek, yeniden siyasetin dilinin sertleşmesine yol açabilir. O yüzden süreci geçmişe dönük kendini haklı çıkarma hevesine kapılmadan ele almak ve görüşmelerin ileriye dönük bir vizyonun şekillenmesine odaklanmak gerek.
Adına ister "yumuşama" diyelim ister "normalleşme", Türkiye'nin buna ihtiyacı vardı.
Sadece siyasi ve güvenlik alanlarında değil toplumsal alanda da yorucu ve hırpalayıcı bir süreçten geçtik. FETÖ gibi bir illetin yarattığı tahribatı ölçmek hiç kolay değil.
PKK-FETÖ-DEAŞ terörü ve dış politikadaki meydan okumalara karşı demokratik sistemimizin sağlamlığı sayesinde milletin onayını alarak mücadele edildi. Ama bu süreç -yine demokrasinin bir sonucu olarak- toplumu da siyasetin alanına fazlasıyla çekti ve kutuplaşma dediğimiz sert toplumsal zemin oluştu.
Nihayet bu badireler Erdoğan liderliği ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin sağladığı avantajlar sayesinde atlatıldı. Mevcut durumda, bir yıl önce siyasi onay almış bir yürütme erki ve bir ay önceki yerel seçimlerde ilk kez iktidar partisinin oyunun üstüne çıkmış bir ana muhalefet partisi var. Aynı zamanda çok fazla partinin milletvekilinin yer aldığı oldukça güçlü temsil kabiliyetine sahip bir de Meclisimiz var. Ve önümüzde seçimsiz dört yıl...
Bunun CHP ve AK Parti tarafından olduğu kadar diğer partiler tarafından da imkan olarak değerlendirilmesi gerekir.
Ajandanın birinci maddesi tabii ki ekonomi. Mehmet Şimşek ve ekibinin bu anlamda önü açılmış durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasetle ekonomiyi ayrıştıran yeni bir tarz ile ekonomi yönetiminin elini güçlendiriyor. Öyle anlaşılıyor ki CHP de bu konuda hükümeti destekliyor. Bu yıl sonu itibariyle ilk olumlu sinyallerin gelmesi bekleniyor. Bakıp göreceğiz.
Bir diğer önemli konu yeni anayasa.
Burada farklı görüşler var; bir kesim sorunumuz yeni anayasa değil diyor: Ama hemen herkes ne kadar değişmiş olursa olsun bir darbe anayasası olan 82 Anayasası ile yönetildiğimizi ve bunun Türkiye demokrasisi için ayıplı bir durum olduğunu kabul ediyor.
Mevcut şartlar çerçevesinde baktığımızda yeni anayasa yapım sürecinin siyasi yumuşamaya da hizmet edebileceğini düşünüyorum. Zaten bir demokrat için bu kadar yüksek temsil gücüne sahip demokratik yollarla oluşmuş bir Meclis'in anayasa yapmaya yetkili ve ehil olmadığını söylemek mümkün değil. Dolayısıyla yeni anayasa konusunu "neden olmasın ki" diye konuşmak lazım. Zira yapmamak için bir sebep yok.
Ayrıca sayısal yeterlilik oluşuyorsa ittifak partileri de bir araya gelip yeni anayasa yapabilir, sonuçta referanduma götürülüyor. Ama CHP ve AK Parti'nin, Türkiye siyasetinin iki ana aktörü olan bu iki partinin birlikte yaptığı bir anayasanın siyasi meşruiyeti çok daha yüksek olacaktır. Ayrıca referandum sürecinin evet-hayır kamplaşmasına gitmeksizin gerçekleşmesinin toplumsal yumuşamaya yapacağı katkı da paha biçilmez.
Böyle bir süreçten emin olun hiçbir parti zararlı çıkmaz. Hele de CHP, DEM Parti'yi bu anayasa sürecine dahil edebilirse en büyük kazanan o olur.