Mermi gibi bir derbi bekliyorduk ama, doğrusu kurusıkı bir başlangıç oldu... Pas hataları, top kayıpları, dışarı kaçan toplar yüzünden; eski tabirle hercümerc içinde bir oyun seyretmeye başladık. Birinin diğerine tam üstünlüğü olmadan, orta şekerli kıvamdaki mücadele; testinin kırılmasından korkanların çekincesi içinde geçiyordu.
F.Bahçe zaman geçtikçe daha agresif, daha tempolu ve daha pozisyonlu oynamayı hedef seçti. Etkili olduğunu görünce, takımdaki güven duygusu yerini buldu. Ayew’in şutu ve Hasan Ali’nin üst direkten dönen füzesi, ağırlık ibresinin F.Bahçe kefesine doğru dönüştüğü açıkça görüldü.
Fakat tuhaf bir şey oldu. Öne geçen taraf, etkili olmaya başlayan F.Bahçe değil; Beşiktaş’tı... Babel, oyunun gidişatına itiraz etti ve sert şutla muhalefet şerhini koydu. Maçın akışını, aniden tersine çevirdi.
Oyun, devrenin sonlarına doğru büyük bir ivme, heyecan, tempo, gerilim kazandı. Yani bir derbide olması ne gerekiyorsa; hepsi birden olmaya başladı. Anlayacağınız, devre arasına kadarki son 10 dakika, ortalık şenlenmişti.
***
Aatıf, sahanın her yanını denetleyen ve duruma hakim olmaya çalışan yaklaşımı ile; (Kendi kendine) bazen 8 numara, bazen 10 numaralık futbolcu rolüyle, hiperaktifti... Ama son orta ya da pasları, genelde yanlış adrese gittiğinde; taraftarı mırın-kırın etmedi değil.
Siyah-beyazlılar devreye önde girse de, maçın içinde o ana kadar hakim/hükümdar/hükümran olamadı. Babel’in klası ve ustalığı imdadına yetişmişti.
F.Bahçe; bu sezonun en gayretli, iyi niyetli ve en baskılı oynadığı maçta, (En azından) sahasındaki derbilerde yenilmezlik karizmasını gene çizdirmedi.