Yemen’deki istikrarsızlık sonunda Suudi Arabistan önderliğindeki 10 üyeli Arap bloğunun müdahalesini getirdi. Aden’e doğru ilerleyen Husi güçlerinin durdurulması için kimi kaynaklara göre 100, kimi kaynaklara göre 150 uçaklık bir filo müdahaleyi başlattı. Şimdilik karadan bir teşebbüsün olmadığı ama Mısır ve Suudi deniz kuvvetlerinin operasyona destek amaçlı olsa da katıldığı anlaşılıyor.
Müdahalenin görünen hedefi Yemen’de anayasal düzeni tesis etmek. Ancak asıl amaç İran’ın bu ülke üstündeki etkisini kırmak. Suudi Arabistan bariz bir şekilde İran’ın arka bahçesine girmesine daha fazla müsaade etmek istemiyor. İran’ın Irak’ı IŞİD’den temizleme operasyonunda orantısız sorumluluk alması, ABD ile olan ilişkilerini normalleştirme eşiğine gelmesi müdahaleyi tetiklemişe benziyor.
***
Bilindiği gibi müdahale ABD tarafından destekleniyor. Türkiye de siyasi desteğini açıkladı. Bu açıklamanın Türkiye’nin Arap dünyasının önde gelen aktörleriyle bir süredir sorunlu olan ilişkilerinin normalleşmesine katkıda bulunacağına şüphe yok. Böylesi bir desteğin sonucunda Mısır-Türkiye diplomatik ilişkilerinin eski düzeyine dönmesi, ikili ilişkilerin ivme kazanması beklenebilir.
Amerika-Türkiye ilişkileri de, geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Erdoğan-Obama görüşmesinden anlaşılacağı gibi, Yemen müdahalesiyle en somut ifadesini bulan yeni bölge jeopolitiğinde önem kazanmaya adaydır. Türkiye, Yemen daha doğrusu İran’ın etkisinin dengelenmesi stratejisi vesilesiyle Ortadoğu denklemlerine bir kez daha girmiştir. Bu girişin İsrail’in Türkiye okuması üstünde de etkisi olması kaçınılmazdır.
Ancak tüm bu ve benzeri yararlara rağmen Türkiye’nin kendini bölgenin siyasi fay hatlarında konumlandırmaktan kaçınması, destek olduğu müdahalenin siyasi ve insani sonuçları konusunda dikkatli olması gerekmektedir. Türkiye Suudi Arabistan’ın çıkar ve beklentileri kadar İran’ın çıkar ve beklentilerine de hassasiyet göstermek zorunda olan bir ülkedir.
Unutmayalım ki, İran Türkiye’nin hasmı değil komşusudur. İran’ın Irak ya da Yemen’deki etkisinin artması bizden çok başkalarını ilgilendirmesi gereken bir sorundur. İran-Irak Savaş’ında, Amerika ile olan ilişkilerinin en kötü olduğu dönemde, hatta şimdi Suriye krizinde karşı karşıya kalmadığımız İran ile Yemen yüzünden karşı karşıya kalmak akılcı bir politikanın gereği olamaz.
Ankara’nın Tahran’la olan ilişkilerini tırmandırmaktan kaçınması, kendini sorunların değil çözümlerin parçası olarak tanımlaması şarttır. Arap dünyasıyla ilişkilerin normalleşmesinin bedeli İran ile olan ilişkilerin zarar görmesi olmamalıdır. Türkiye Yemen’de Husilerin de çıkarlarını kollayacak yeni bir dengenin kurulmasına destek vermelidir.
Yemen’in tarihi bize savaşların uzun sürebildiğini, dış müdahalelerin sarsılan dengeleri yerli yerine koymakta her zaman başarılı olamadığını göstermektedir. Zaten Yemen krizi hizip ve vesayet savaşlarının ötesinde anlamlar da taşımaktadır. Ülkenin coğrafyası, sosyal yapısı, ittifakları, hepsinden de önemlisi El Kaide’nin etkin varlığı sorunları göründüğünden çok daha karmaşık hale getirmektedir.
***
Yemen krizinin sadece vesayet savaşı olarak okunması sorunun doğru anlaşılmasına yetmeyecektir. Ülke hassas dengeler, tarihsel husumetler, farklı kabileler arasındaki ittifaklar ve meşru hak talepleri üstüne oturmaktadır. Türkiye basını, üniversitesi, düşünce kuruluşları ve hepsinden önemlisi devletin tüm organlarıyla bu sorunu detaylarıyla önce anlamalı, sonra da anlatmalıdır.
Yemen krizini elimizdeki şablonlara sığdırdığımız, anlamadan anlattığımız, itidal tavsiye edeceğimize sorunu sadece İran üstünden okuduğumuzda hiç istemediğimiz, hiç de istemeyeceğimiz bir krizin içine sürüklenebiliriz. Sorunun çözümüne katkıda bulunacağımıza sorunun parçası olabiliriz. Dikkatli olalım, krizden yararlanalım ama krizin içine sürüklenmeyelim...