Zeytinburnu Belediyesi’nin Selam, Selvi Boylum Al Yazmalım, Max Maceraları, Buz Devri 4, Üsküdar Belediyesi’nin Cesur Balık 2 ve Uzun Hikaye, Anadolu’da da Kırşehir Belediyesi’nin Fetih 1453, Adana Belediyesi’nin Eşkıya ile yazlık sinemayı tekrar gündeme getirmeleri genelde sinema adına bir geleneğin yaşanması anlamına geliyor. Yazlık sinemaların televizyonun olmadığı devirlerde toplumsal hayatın bir parçası olması onları farklı ve önemli kılıyor. Sabit perdeleri, makine odaları, tahta sandalyeleri, hafif esintili veya durgun ama serince havaları, renk renk ampulleri, başlangıçta ve arada çalınan müzikleri, alaska, frigo, gazoz ve çekirdekleriyle açık hava sinemaları, yazların vazgeçilmez mekanlarındandı. Bir araya gelip toplaşarak insani ilişkilerin daha sahici olduğu dönemlerde başka alemlere açılmanın eğlenti araçlarından biriydi yazlık sinemalar.
Bugünler için taşıyacağı anlam, yükleneceği işlev biraz daha farklı olacaktır bu sinemaların. Görsel medyanın hemen her düzlemde üstümüze üstümüze geldiği gerçeğiyle yüzyüze kaldığımız günümüzde, bu ortamın sadece parçalarından biri olacaktır. Ancak yine de bütün ve biricik mahiyetiyle görüntüye dayanan bir hikaye ortaya koymasıyla sinema, büyük perde ve yüksek ses özelliğiyle bizi kurmaca bir dünyanın sınırsız sanal alemine taşıyacaktır. Bugünün kakafonik medya bombardımanı arasında aslında eksiltmek ve seçici olmak en değerli ve erdemli bir tavır alıştır. İnsana her şey lazım değildir, çoğalmanın fuzuliliği hakikatiyle çevriliyiz günümüzde. Oysa seçici algılamayla ve sadece varoluşumuzu dolduracak ve yükselmeye doğru inşa edecek kültürel beslenmeler bizi biz yapan değerler olacaktır.
***
Yazlık sinemaların gerek siyah-beyaz gerekse renkli ve sinemaskop görüntüleri, güldüren, meraklandıran veya hazin kılan dramatik anlatımları ruh ve duygu dünyamızda nasıl izdüşümler meydana getirmiştir! Belki bizi çeken bir mizansen aynı filme başka gece tekrar gitmemize yol açacaktır. İnsanı sarmalayan dışsal iletiler onun formasyonunun ayrılmaz ve karakteristik bir parçası haline de gelecektir. Sanal bir gerçeklik olsa da sinemanın açık havada kapalı sinema salonlarının yarısı kadar bir tesirle de olsa kişiyi kendi dünyasının içine alması, kişinin bir yerde kendi kendini kandırması/ikna etmesi, onun imgesel gücünün ve kapasitesinin bir göstergesidir. Bu işlevsellikle sinemanın insan ve toplum hayatı için ne denli yapıcı ve ruhunu yükseltici bir potansiyeli olduğunu düşündüğümüzde karşımıza gepgeniş bir alan çıkıyor. Bu alanın nasıl doldurulacağı ise liyakat sahibi senarist ve yönetmenlerin uhdesinin bir konusu haline geliyor.
Yazlık sinema mevzuundan felsefi birtakım çıkarımlara yöneldiğinizde, makul serbest düşüncenin açtığı fırsatların önceden tahmin edilmez civarlarına ulaşıyorsunuz. Gündelik hayatın pratiğinden düşüncenin durağan gibi görünen ama aslında son derece devingen mecraına geçiş yaptığınızda, önünüze metafizik bir fırsatlar silsilesi çıkıyor. Sinema da baştan sona düşünülmüş, kurulmuş, hikaye edilmiş, değişik versiyonları olabilecek fakat mevcut haliyle kaydi mutlaklık kazanmış görsel bir süreç değil midir?