İnsanlar yaşlandıkça çetele tutulmaya başlanır. Gazeteci-yazarın, sanatçının çetelesi ne olabilir? İlk yazısı, ilk şiiri ne zaman yayımlanmış, ilk nerede sahneye çıkmıştır? Yarım asır herhalde dönüm noktası sayılmalı.
Önceki gün İstanbul’da iki vefa toplantısı yapıldı; birine çok istediğim halde gidemedim, ötekinde duygularını açacaklardan biriydim çünkü... Kendileri için vefa toplantısı düzenlenenlerden ilkinin 1952 yılında ilk şiiri yayımlanmıştı, diğerinin ilk imzalı haberi...
60 yıl dile kolay... Oysa 60 yıl medyamızda varlığını hissettirmek hiç de kolay değil.
Cumartesi yoğunluğunu, git-gel üç-dört saati bulan trafik derdini düşünerek “Nasıl olsa pek kimse gelmez, hiç değilse ben bulunayım” umutsuzluğuyla gittiğim Osman Akkuşak’ın 60. yılını kutlama toplantısında karşılaştığım ilgi yoğunluğu katlandığım zorluğa değdi.
Zaman’da yıllarca birlikteydik, sonra da Yeni Şafak’ta yollarımız kesişti herkesin ‘Osman Amca’ diye andığı Osman Akkuşak’la; yazılarından aldığım keyif yanında gazeteye her uğradığında kaynattığımız sohbet kazanından şansıma düşenler beni hep mest etmiştir. Zihni onun kadar berrak, belleği onun kadar güçlü yaşdaşı az bulunur...
Osman Akkuşak’ın kendine özel bir cazibe halkası var. Çocukluğundan beri tanıdığı memleketi Emet/Kütahya’dan akrabası ve dostları ile başlayıp mektep arkadaşları, bir ikinci üniversite olarak değerlendirdiği Marmara Kıraathanesi’nde geçen gençlik günlerinden refikleri ve mesai verdiği gazetelerden yönetici ve yazarlar ile halen sohbet halkası içinde yer alan sevenlerine kadar...
Hemen herkes oradaydı.
Çocuk edebiyatı denildiğinde akla ilk gelen isim Gülten Dayıoğlu da Emetli ve kendisinin yakın bir akrabasıymış; onun eşi Cevdet Bey de ilkokuldan sınıf arkadaşı... Gülten Hanım kendisini yazmaya teşvik edenin Osman Akkuşak olduğunu söylerken çok samimiydi. O da bu yıl yazarlığının 45. yılını kutlayacak.
Orhan Hoca, Prof. Orhan Okay, Osman Bey’in Kabataş Lisesi’nden sınıf arkadaşıymış; sonra ikisi Diyarbakır Lisesi’nde öğretmen olarak buluşmuşlar. Mehmet Niyazi (Özdemir) Marmara Kıraathanesi yıllarında birlikte yaşadıklarını paylaştı bizlerle...
Şimdiki nesiller garsonların “Ne zaman kalkacak?” diye gözlerine baktıkları şipşak mekânlarda günlerini geçiriyorlar; oysa geçmişin münevverlerini buluşturan birer eğitim kurumuydu kıraathaneler... Özellikle de Marmara...
Mehmet Niyazi Bey anlattı. Ortaokul-terk bir genç İstanbul’a gelmiş, işportacılık yapmaya başlamış. Marmara Kıraathanesi’ni keşfedince tezgâhını erken kapatıp ‘Marmaratör’ de denilen kişilerden oluşan sohbet halkasına katılmış: “Katıldı, ama ne katılış... Aradan henüz 15 gün geçmemişti ki, birden bire sesini yükseltip, ‘Ama bu küfür olur’ dediğini ve arkasından bir dizi görüş sıraladığını gördük...”
İçlerinden biri dayanamayıp “Burası nasıl bir mekân yahu” demiş; “Daha dün İstanbul’a yolu düşen ortaokul-terk bir genç 15 gün sonra bir profesörle çatır çatır tartışır hale gelebiliyor...”
Bizim çevrelerde insanlar hafif tertip kıskançtır; başkalarının değerini kolayından teslim etmez. Osman Akkuşak’ın önemli özelliği, bunun tam tersi bir karaktere sahip oluşudur. Şimdilerde haftada bir yazıyor, ama olsun, o hemen her yazısında önemli bulduğu bir olayı veya kişiyi okurlarına duyuruyor. 60. yılının hislerini okurlarıyla paylaştığı yazısı toplantıda okundu, hilâfsız yarısı tanıdığı ve beğendiği isimlerden oluşuyordu.
‘Kalemin efendisi’ için toplantı düzenleyen Yazarlar Birliği’ydi; Küçük Çekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay da Osman Akkuşak’a bir takdir beratı sundu. Etrafa baktım, kendileri de yıllardır yazı meşakkatinin içinde olan katılımcıların gözleri buğulanmıştı.
Eksikli insanlarızdır kadir kıymet bilme konusunda; sadece ölenlerin arkasından ihtifaller düzenleriz... Düzenleme heyetinden Mehmet Nuri Yardım, “Osman Amca’nın bir yazısında varlığından haberdar olduğumuz İhtifalci Mehmed Ziya’yı da geçenlerde bir toplantıyla andık” dedi.
Nice on yıllara Osman Akkuşak, nice eserlere Hilmi Yavuz...