Hiç yaz ortasında hasta oldunuz mu? Vücut sıcaklığınızla, atmosfer sıcaklığı aynı anda 39 dereceye çıktı mı? Etrafınızda yaz sıcağında sıklıkla hastalanan çocuklar, hasta olunca normalden daha uzun sürede iyileşen kişilerin arttığına dikkat ettiniz mi?
oğuk algınlığının kışa özgü bir hastalık olduğunu düşünür çoğu insan. Sanki yazın hastalanma ihtimali yokmuş gibi rahat davranır. Güneş altında 50, gölgede 40, klimalı ortamda 19 derecede yaşamaya zorlanır bünyeler mevsim yaz olunca. Bolca terlenir, üstüne soğuk su içilir, güneş altında pancar rengi olana kadar kalınır, açık havayı gören oradan oraya koşturur. İşin ilginci, herkes memnundur halinden, ta ki hastalıklar başlayıncaya kadar. Hava ısınınca kaşıntılar başlar, bazılarında saçlarda kepeklenmeler olur, enerjiniz düşer birden, halsizlik, baş ağrısı başlar, bazıları öksürür önce, bazıları kendini dinlediğinde fark eder sesinin kısıldığını ve o andan sonra artık geç kalınmıştır önlem almak için çünkü hastalık çoktan başlamıştır hem de yazın ortasında herkes güneşin tadını çıkarırken.
Yazın aşırı sıcaklardan korunmanın yollarını bilmiyorsak, kendimizi doktorun kapısında bulmamız kaçınılmazdır. Sıcakta vücudumuzun sıklıkla yaşadığı hava değişimi yüzünden, bağışıklık sistemimiz zayıflar. Sonra vücudumuzda bulunan ya da dışarıdan aldığımız virüs ve bakterilere yenik düşeriz. Yazın sıcaklık artınca havadaki virüs ve bakteriler çoğalır. Soğuk havaya adapte olamayanlar da yazın yeniden üremeye başlarlar. Atmosfer yazın bazı ortamlarda virüs ve bakteri taşıyıcı görevi görür. Ayrıca sıcak havada artan terlemeye bağlı olarak derinizde mantar üremesi ve sizi kaşındırması olağandır. Sinek ve böcek ısırıkları, güneş yanıkları da yazın sıklıkla yaşanan sorunlardan bazıları. Yazın hasta olmak için sadece termometrelerdeki artış bile yeterliyken, klimalı ortamlarda yaşayan, terleyince soğuk su içen, uzun süre hava akımı olan yerde kalan kişilerin hastalanmasına şaşmamak lazım aslında.
Sürekli farklı sıcaklıktaki yerlerde bulunanların, hava değişimi karşısında kendilerini, giysilerle ayarlamaları, bünyelerine yardımcı olmaları gerekiyor. Ve tabi ki her türlü hava koşuluna karşı bizi koruyan bağışıklık sistemimizi sağlıklı besinler tüketerek güçlendirmek şart. Klima, vantilatör gibi serinleticileri kontrollü kullanmalı, hatta rüzgarlı günlerde kendimizi hava akımının ortasında kalmaktan sakınmalıyız. Sıvı kaybını temin etmek için kaliteli su tüketmeliyiz. Dört mevsim sağlıklı olmak için havayı önemsemeli, neden olabileceği olumsuz sonuçları doğru hesaplamalıyız.
HER YER ÇÖP KOKMASIN
Biz ne zaman çöplerini ayrıştırarak atabilen bir toplum olacağız sizce? Sokağa çöp atmayan, çöplerinin sonrasını düşünen, daha da önemlisi, alışverişini atıkları düşünerek yapan kaç kişi vardır acaba? Bu bilinci yaygınlaştırmanın yolu küçük yaşta eğitimden geçiyor aslında. Tahminim, yaşlanınca sokağa atılan küçük bir çöpte, zamanla virüs, bakteri ve mantar ürediğini ve bu zararlıların sokak hayvanları, sinekler ve hatta hava yoluyla bile bize geri dönebildiğini tasavvur edemiyoruz. Ama çok da umutsuz olmayalım, öğrenmenin yaşı yok sonuçta. Evlerimizdeki çöpleri, plastik, kağıt, organik, metal olarak ayrıştırmalıyız artık. Ayrı toplanmasını talep etmeli, onları sonrasında takip etmeliyiz. Çöp kokusu tüm şehri sarmadan, çöplerimizi özellikle şu sıcak yaz günlerinde daha dayanıklı poşetler kullanarak atmalı, atığın ve kokunun dışarı yayılmasını engellemeli, fazla bekletilmemesini talep etmeliyiz.