İki gün önceki maçında Beşiktaş tempolu, coşkulu oyununa bir virgül koymuş gibiydi. Oyun ilkeleri yerinde olsa da isteklilik ve mücadele temposu özelliklerinde, kendi normallerinin altındaydı. O maçtaki rakibi İskenderbey pek önemsenmeyecek güçte bir takım olarak tanımlandı hep. Bu kâğıt üzerinde böyle olabilirdi ama Beşiktaş’ın her rakibi ciddiye almak, önemsemek gibi bir bakış açısına sahip olması gerekirdi. Ya bu yoktu, ya takımın enerjisi kıtlaşmıştı!
Akhisar karşısında bunun da sınavı vardı. Bu sınavı geçmesi çok önemliydi. Yoksa duraklama devri başlardı. Akhisar özgüven ve beceri gösterisi ile dördüncü dakikada golünü buluverdi! Ahmet’in tüm savunmayı çalımlayan pasına, Güray’ın koşusu ve BJK savunmasının Güray’a koşmaması güzel bir golün doğuş nedenleriydi. Beşiktaş ikinci golü de Sami’ye boş alan bırakması ve nerede ise vurmasından, yani önce takımca sonra Tolga’nın bireysel hatasından yedi! İki geliş, iki vuruş ve iki golü vardı Akhisar’ın. Ancak bu kadar değildi her şey. Beşiktaş ilk yarıda %76 topa sahip olmuştu. Topla oynamıştı, ama topu bireysel oyalayarak oynamıştı. Bu Akhisar’a alan daraltma ve top kazanma şansı yarattı. Bir de şans faktörü rol oynadı bu dönemde. Beşiktaş’ın 4’ü çerçeveye 15 şutu oldu, Akhisar’ın toplam 2 şutu! Beşiktaş kapanarak müthiş bir avantaj elde eden rakibini açmak için hızlanmalı ve tek top becerisini devreye sokmalıydı. Ya da üstüne gelmesine izin vermeli, kendine açık alan yaratmayı amaçlamalıydı. Güneş, ikinci yarıda Olcay’ın yerine Cenk’i sürdü. Çift santrforla arayışa girdi, ama oyun öyle sıkışıktı ki bu da tutmadı. Akhisar ender çıkışlarında daha çok şut ortamı buldu. Beşiktaş top kullanmada hızlı, şut atmada çabuk davranmalıydı. Ve top isteyenler hareketli istemeliydi. Başaramadı. Hem kendisi yapamadı gerekenleri hem rakibi izin vermedi ve beklemediğine uğradı! Dar kadroların böyle sorunları oluyor.