İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener kürsüye çıktığında bazen öyle celalleniyor ki ağzından çıkanla parti söylemi birbirine giriyor. Hangisi partideki ortak aklın ve tutumun ifadesidir, hangisi Akşener'in anlık duygu durumunun yahut kişisel hesabının gereğidir, belli olmuyor.
Geçen birkaç haftayı Akşener'e en yakın isimlerden Ümit Dikbayır'ın yolsuzluk-taciz iddialarıyla geçirdi İYİ Parti. Sorunu iddiaları boşa çıkarmak yerine Dikbayır'ı ihraç etmekle çözmeyi tercih etmiş gibi görünüyor.
Akşener dün de partisinin grup toplantısında kürsüye çıktı ve altı ay öncesine dek can ciğer kuzu sarması olduğu ortaklarına ve Türkiye'nin başına getirmek için akla karayı seçtiği belediye başkanlarına bir güzel verdi veriştirdi.
Ekrem İmamoğlu'nun belediye başkanlığındaki başarısızlığını yeni fark etmiş olacak ki, İstanbul'a beş yılda bir çivi çakmayan, AK Parti'den hazır devraldığı hizmetleri bile yerine getiremeyen "ex başkan adayına" açıktan muhalefet etti: "Her seçimden önce Berlin'i, Paris'i vadediyorlar ancak Delhi'nin, Cakarta'nın kaosuna mahkûm ediyorlar"
"Hayaller Paris, hayatlar Cakarta" diyor yani.
Ne güzel değil mi?
Öküz ölüp ortaklık bozulunca bir parçası olduğu beceriksizlikten başarısızlıktan kolayca sıyrılıvereceğini sanıyor herhalde Akşener? Sanki herkes hafızasını kaybetti, arşivler de yandı bitti kül oldu!
Daha on ay önce, Türkiye'de yıllardır var olan sürücüsüz metro hizmetini İmamoğlu icat etmiş gibi coşkuyla, "Ay ne güzel, tıpkı Paris'teki gibi" diyen sanki o değil.
İmamoğlu medyası da yanına bırakmadı tabii Merak Abla'nın salvosunu. Dünden beri çıkartıp çıkartıp yüzüne vuruyorlar pörsümüş o eski heyecanı.
Gerçi Akşener için bu bir alışkanlık artık. Dün söylediğini bugün inkâr ediyor, bir öyle bir böyle söylüyor.
Hatırlarsanız, masadan kalktıktan sonra geri dönüşünü Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın cumhurbaşkanı yardımcısı yapılması şartına bağlamıştı Akşener.
Bunun sözü verildiği ve hatta "Malum üçlünün Cumhurbaşkancılık oyunları" oynadığı videoları falan çekilmişti hani beyaz gömleklerle.
Ama Akşener'in teklifi değilmiş meğer bu da!
Teklif CHP'den gelmiş.
Bunu da çıkıp yine kendisi itiraf etti Akşener. Hem de gecikerek de olsa ana akım medyadan kovulmuş, 28 Şubatçı ağzı bozuk Fatih Altaylı'ya...
Üstelik 3 Mart'ta masadan kalkarken bu iki ismi tarih huzurunda göreve çağıran da oydu!
"Kılıçdaroğlu kendini masaya dayatıyor, bana da çok terbiyesizlikler yapıldı, gelin aday olun, bizi zilletten kurtarın" falan diyordu?
Şimdi ise İmamoğlu'na beceriksiz, Yavaş'a korkak diyor!
Bunun gibi, Akşener'in değişen ağzına dair yüzlerce örnek var. Tekrara gerek yok.
Fakat bu işlere İYİ Parti'nin aklıselimleri nasıl razı oluyor?
İyi Parti'nin kamuoyu önündeki az sayıdaki düzgün temsilinden biri olan parti sözcüsü Kürşat Zorlu'nun öncelikle çalışması gereken konu bu var bana kalırsa.
Ne yani, altı yıldır "hür ve müstakil" değil miydi İYİ Parti? Neden değildi?
Nasıl ve ne karşılığında seçim ittifakına zorlandı ki, ilke ve ideallerinden vazgeçti İYİ Parti? Onları kim neyle tehdit etti?
Kuruluş ilkelerinden, parti politikalarından, vatandaşa verilen sözlerden vazgeçildiği gerekçesiyle mütemadiyen kan kaybediyor çünkü. Dün bir milletvekili daha istifa etti. Meclis grubu 40'a indi. Kurucular kurulundan istifa edenlerin sayısı ise yarıyı buldu. Asıl sorun nedir?
Türk milliyetçisi olmak iddiasındaki bir parti nasıl olmuştur da Akşener'in sözlerinden hareketle "manda ve himaye kabul etmiştir"?
Kendine "İYİ" diyen bir parti "başkalarının zıplama tahtası olmayı" nasıl yakıştırmıştır kendisine?
Ve en önemlisi; "aziz milletimizle buluşmayı" altı yıl sonra mı akıl etmiştir İYİ Parti?
Velhasıl İYİ Parti'de işler hiç iyi gitmiyor.
Esasen nasıl bir müsaitlik durumu varsa muhalefette, siyasi mühendislik işleri hiç bitmiyor.