"İran'da toplumsal bomba patladı" başlıklarıyla kopartılmaya çalışılan erken ve saçma sevinç, çabuk sönecek.
"Haritalar tarihin gözleridir" derdi Hüsamettin Arslan Hoca, dün sabah aldık rahmeti Rahmana kavuştuğunun haberini... Okurlarına ve talebelerine önerisiydi; "Suriye'yi, Irak'ı, Diyarbakır, Halep, Bağdat, Şam, Tel Aviv ve Ankara'yı anlamak istiyorsanız 'haritaya' bakın! Ortadoğu'yu anlamak mı istiyorsunuz 'haritaya' bakın." Ne Irak'ın, ne Suriye'nin parçalanışları bize hayır getirmediği gibi, bunca mezhepçilik yapmasına rağmen İran'ın yaşayacağı bir iç savaş provası da bize zarardır.
***
Allah mağfiret eylesin, sevenlerinin ve talebelerinin başı sağolsun... Hüsamettin Arslan Hoca'yı, Türk Edebiyatı Vakfında, Belkıs İbrahimhakkıoğlu ile Üstad Cemil Meriç için koşuştururlarken hatırlıyorum. Ve Cemil Meriç'le 1986'da gerçekleştirdiği o mühim mülakatı... Yazar Mustafa Şahin'e göre bu mülakat; bilinçli olarak unutturulmaya çalışılan Üstad'ı, yeniden gün yüzüne çıkaran ve düşünce hayatımızda büyük sarsıntıya yol açan bir görüşmedir... Benzeri sarsıcı görüşmeleri gerçekleştiren Jean Paul Sartre, Roger Garaudy, Susan Sontag gibi isimler, Batı'da birer yıldız gibi parlarken, Hüsamettin Arslan'a hak ettiği değeri verebildiğimizi sanmıyorum. Allah razı olsun Kültür Bakanlığı Müsteşarı Ömer Arısoy Beyefendi son zamanlarında hocamıza eşlik etmişti...
Hayatın anlamıyla giriyor Hüsamettin hocamız, Cemil Meriç röportajına... Suali şu; "Levi Strauss, hayatı bir bunalımlar serisidir diye anlatır, hayatı Allah katında bir imtihan olarak niteleyenler de var, tabiî ayıklama kanunuyla açıklayanlar da. Sizce nedir hayatın anlamı?"
Bu büyük mülakata niçin hayatın anlamıyla başladığını hep düşünmüşümdür... Ve bunalım vurgusu üzerinden giriş yapması, hem asrımızın haleti ruhiyesine hem de bir düşünür olarak fikri duruşunu sürekli gözden geçirmiş tabiri caizse kendine kan kusturmuş Cemil Meriç'in üstüne oturan bir elbise gibidir... Bu ilk sorusuyla bile Hüsamettin Arslan, fikir meselesinde, bundan sonraki dönemindeki duruşu ve tarzı hakkında ipuçları verir; bir muhaliftir o, hiçbir ezbere razı olmayan tenha bir isyankar, çok dikkatli bir terzi, titiz bir mimar, tutkulu bir kimyager, alnındaki teri hiç kurutmayan bir fikir emekçisi olduğu/olacağı daha bu ilk mülakatında bellidir... Bununla birlikte daha sonraki yıllarında öğrencileri ve okurlarıyla paylaştığı hayata dair izlenimi, hayatın bir "güç tutkusu" olduğuna dairdir. "En az iki kişinin olduğu her yerde" der Prof. Arslan, "hiyerarşi vardır"... Batıyla Doğu arasındaki Şark aleyhine işleyen hiyerarşik ilişkiyi eleştirir. Batıyı tenkit ederken, özeleştiriden de uzak değildir, aydınlarımızın malül olduğu bilimsel doğmatizmden, Doğu'daki entelektüel çölden şikayet eder.
Cemil Meriç söyleşisindeki ikinci sorusu, ölüm ve ölüm korkusuna dairdir... Hüsamettin Arslan'ın içinde koşuştuğu o kırk odalı bilimsel merak galerisi ve eskrim antrenmanına hazırlanırcasına topladığı ilmi hamle kombinasyonuydu sanırım onu Meriç gibi bir devin karşısında yürekli kılan mevzular... Hüsamettin Arslan, gücünü yaslandığı engin okuma atıflarından devşiren bir adamdı.
Okyanusun kıyısına varmış gencecik bir yolcunun, ihtiyar denize yönelttiği pırıl pırıl sorular bunlar... Burada Hüsamettin Arslan ve Cemil Meriç, Musa ile Hızır menkıbesinin çağdaş izdüşümü görüntüsü veriyorlar...
Hüsamettin Arslan'ın 1986'da gerçekleştirdiği Cemil Meriç mülakatı, bir ders olarak okutulmalıdır edebiyat ve sosyoloji fakültelerinde. Çok emek verilmiş bir tez mahiyetinde ele alınmalı bu sorular... Soruların çok önemli bir kıvamı var, ne büyük Üstad karşısında sinik kalmış, un ufak olmuş bir hamlesizlik... Ne de insanı bunaltan zevksiz bir bilgiçlik... Hayır ikisi de değil. Üstad'ın görüşmek üzere herkesi kabul etmediğini şimdiki nesil bilmeyebilir, ama mezkur mülakatın daha ortalarına varmadan muhatabı genç asistana, "evladım" diye hitap etmeye başlıyor Cemil Meriç... Bizim bu ufuk açıcı insanlara büyük borcumuz var...
Bugün öğlen selalarına karışacak Hüsamettin Arslan hocamız... Hayat ne kadar da gür bir incinme...