Gece. Arabadayız. Annem babam yanımda. Ben kullanıyorum arabayı. “Neredeyiz?” diye soruyor babam. “Vatan’a iniyoruz” diyorum, “Bak, sağımızda Menderes’in mezarı var.”
Bir iç geçiriyor babam. Hüzünlendiğini, çok hüzünlendiğini anlıyorum.
Sonra başlıyor okumaya. Sessiz okuyor. Ne okuduğunu bilmiyorum. Dua ettiğini biliyorum. ‘Biz, günaşırı gelip geçiyoruz adamların yanından, bir şey okumuyoruz’ diye kendimi de eleştiriyorum.
27 Mayıs’ı, İstanbul, Ankara’dan daha çok yaşamıştır.
Babamlar, o zaman İmam-Hatip talebesi.
Çok anlatmıştır babam, Adnan Menderes’in Draman’daki İmam-Hatip’i ziyaret ettiğini. Menderes’i karşılamak için yola nasıl dizildiklerini. Fuat Amca’nın (soyadını mahsus vermiyorum mahcup olmasın) nasıl kaytardığını.
İstanbul’da yargılandı, düzmece bir mahkeme tarafından, memleketin başbakanı, bakanları...
İstanbul’da asıldılar. İstanbul’a defnedildiler.
Bu yüzden, 27 Mayıs’ın yarası, Ankara’dan çok İstanbul’dadır.
Beşiktaş’larda, Ada vapurlarında, 27 Mayıs’tan kalma bir ‘hüzün rengi’ vardır.
Babamın, İstanbul’da, ihtilali çok yakınında hissettiği için daha çok etkilendiğini düşünüyorum.
Bunları, herkes az çok bilip konuşuyor. Daha az konuşulan bir başka şey var, bugün anmak istediğim.
Bütün bu 27 Mayıs trajedisinin içinde, Tevfik İleri’nin yeri bende ap-ayrıdır.
Tevfik İleri’yi ayrı seviyorum.
Mektuplarını, hatıralarını okudum Tevfik İleri’nin. Gördüğü zulmü satır satır okudum. Okurken, çok yaralandım, çok hüzünlendim.
(Tekmeler, tükürükler, aşağılanmalar, her türlü adilik karşısında nasıl bir metanet. Kızı Cahide İleri anlatıyor. “Bir mektubunda, ‘Peygamberimizin sevgili torunlarının başına gelenlerden sonra bizim halimizden şikâyet etmemiz ayıp’ diyordu babam.”
Böyle bir adamdı, Tevfik İleri.)
Okurken, bir şeye, siyasetle alakası olmayan bir şeye, hayran oldum.
Ve muhterem eşi Vasfiye Hanım’ı aradım.
Halini hatırını sorup duasını aldıktan sonra şunu söyledim ona: “Vasfiye Hanım. 27 Mayıs’ın hatıralarını, orada işlenen zulmü, orada çiğnenen hak ve hukuku çok önemsiyorum. Bütün bunlara çok büyük kıymet veriyorum.”
“Ancak, orada gördüğüm bir başka şeye, ayrıca kıymet veriyorum. Ve benim gözümde, bu şey, olan biten başka şeyler kadar değerli.”
“Hanımefendi, Tevfik Bey’le aranızdaki büyük aşkın önünde, saygıyla eğiliyorum.”
Ağladı, rahmetli Vasfiye Hanım.
Bu hikayenin içinde, bir hikaye daha vardı. Bugün, bu yazıyı yazmama sebep olan ve beni çok etkileyen bir ayrıntı...
Cahide Hanım anlatıyor yine:
“Babamlara ‘düşük’ denirdi, bize de ‘kuyruk. Bir de ‘Yassıada dulları’ derlerdi.”
Kim demiş olabilir bu lafları? ‘Düşük’ü, ya da ‘sakıt’ı bir tarafa bırakalım. O yıllarda, ‘Yassıada Dulları’ lafını kim telaffuz etmiş olabilir?
Sabiha Deren.
Vasfiye Hanım, buna da çok üzüldüğünü anlatmıştı bana.
Bilenler bilir. Sabiha Deren, Hakkı Devrim’in müstear ismidir.
Hakkı Devrim, Yassıada mazlumlarının muhterem ailelerinden helallik alabildi mi bilmiyorum. Veya Vasfiye Hanım’dan...
İnşallah alabilmiştir.
Balyoz davasının kararları açıklanırken, ben en çok, yargılanan askerlerin yakınlarının durumuna takıldım kaldım.
Büyük bir hadise bu. Kolay değil.
10 sene, 13 sene cezaevinde kalacaklar. Korkunç.
Ve şimdi, bu büyük hadiseyle karşı karşıya kalan insanlara, Balyoz sanıklarının eşlerine, çocuklarına, saygı duymam gerektiğini düşünüyorum.
Hayır, asla Balyoz faillerini 27 Mayıs mazlumlarının yerine koymuyorum.
Hatta onları, (o planlardan sorumlu olanları), 27 Mayıs’ın faillerinin yanına koyuyorum. Menderes’i, Zorlu’yu, Polatkan’ı asanların, Tevfik İleri’nin zulmen ölümüne sebep olanların tarafına...
Ve iyi ki başaramamışlar. İyi ki darbeyi yapamamışlar diye şükrediyorum.
Ama nasıl ölüm karşısında saygılı olmamız gerekiyorsa... Nasıl hastalık sözkonusu olduğunda saygılı olmamız gerekiyorsa...
Böyle büyük bir hadise karşısında da, saygılı olmak gerekir, diye düşünüyorum.
Adalet, kıymetlidir.
Sıralayın demokrasi, refah, eğitim ve saire diye... İçlerinde en önemlisi adalettir.
Adalet varsa, başka eksikleri tamamlarsın.
Balyoz davası, tarihi bir dava. İlk defa bir darbe, siviller tarafından yargılandı ve darbeciler hüküm giydi. Buna paha biçilemez.
Bu büyük davada, adaletin tecelli etmiş olmasını, hiç kimsenin zulme uğramamış olmasını temenni ediyorum.