Kovit 19 salgını başka pek çok hususun yanında yaşlılıkla da yüzleştirdi insanlığı. Virüsün yol açtığı rahatsızlıkların belli bir yaşın üstündekilerde daha ağır seyretmesi ve ölüm oranlarının daha yüksek olması, yaşlılara karşı zaman zaman dışlayıcı ve alaycı bir tutum takınılmasına yol açtı. Yolda gördüğü yaşlıyı kameraya alıp yayınlayan edepsizler türedi. Bankta oturan amcaların tepesine su boşaltan bile oldu.
Bizim toplumuzda da maalesef bu tür çirkinlikler yaşandı. Fakat yine de yaşlıların hayatın içinde olduğu bir toplumuz ki hemen kendimize çeki düzen verdik. Zabıtanın, Vefa Destek Gruplarının, köy yerlerinde jandarmanın ellinde not defterleriyle yaşlı insanların siparişlerini alması ve alışverişlerini yapması gerçekten çok iyi düşünülmüş bir tedbir oldu. Sadece bu organizasyon bile Türkiye’yi salgınla mücadelede toplumsal dayanışmaya örnek ülke haline getirmeye yeter.
Üstelik bu, virüsün bulaşmasına karşı bir tedbir olmanın yanında hamiyetin, büyük-küçük olmanın, yardımlaşmanın, dayanışmanın, millet olmanın erdemini de hatırlattı bize. “Ahhh kuzummm” diye seslenen büyüklerimizin ellerini, salgından sonra defalarca öpelim, emi. Tecrübenin en değerli bilgi aktarım vasıtası olduğunu unutmadan ve yaşlılarımızı yanımızdan ayırmadan yaşayalım. Huzur evlerinin en az olduğu ülke olmak gibi bir çabamız olsun mesela. Annelerimizi babalarımızı, kayın valide ve kayın pederlerimizi sevgiden, sohbetten, sesten, aile ortamından mahrum etmeyelim sakın ha.
Baksanıza Batı’nın yaşadığı drama. Huzur evlerinde yaşlılar ölüme terk ediliyor. Bazı ülkelerde 80 yaşın üstündekiler yoğun bakıma dahi almıyor. Yeterli ünite olmadığından daha genç olanlara öncelik tanıyor çünkü.
Farkımız bu olsun bizim.
Biz yaşlıları akil biliriz. Anadolu’da ‘uslu’ denir yaşlı insana. İhtiyar olmak böyle bir şeydir. Danışma merciidir onlar. Her yaşa düşen bir iş vardır mutlaka, asla toplumun kenarına itilmezler.
Bizi büyüten annelerimiz çocuklarımızı da büyütsün. Çocuklarımız bırakalım şımarsın onlara. Bizim izin vermediğimiz başı şeyleri gizliden dedeleriyle, nineleriyle yapsınlar mesela.
Bizim farkımız bu olsun.
Yaşlılarımız bizimle yaşasın.
Rizelilerin beklediği haber
Rize Valiliği, İstanbul, Ankara, Kocaeli, Adapazarı gibi şehirlerde ikamet eden ve yaz aylarında çay toplamak üzere memleketleri Rize’ye göç eden ahalinin bulundukları ilçelerin kaymakamlıklarından alacakları seyahat izin belgesiyle 30 Nisan’a kadar Rize’ye girişlerine müsaade edileceğini duyurmuş. Tabii akabindeki 14 günlük karantina koşullarını da ilan ederek. Benzeri gerekçelerle yurdun dört bir tarafından seyahat izni almak isteyenler vardır mutlaka, ben kendi ailem ve çevrem dolayısıyla Rizelilerin tercümanı olayım. İlgili habere binaen kaymakamlıklara gidenler, bize bu konuda talimat gelmedi denilerek geri çevrilmekteler. Bu konu bir an evvel çözüme kavuşturulursa iyi olur. Zira hem çay mevsimi yaklaşıyor hem de iş son dakikaya kaldığında yönetmesi daha zor oluyor, malum.
Luppo’larınızı, cipslerinizi erkenden temin edin lütfen!
Geçen hafta cuma gecesi yaşananların Kovit 19’la mücadeleye ne kadar olumsuz yansıyacağını henüz bilmiyoruz, umarız ki virüsün yayılmasında yeni bir dalgalanmaya sebebiyet vermemiştir, dükkanlardaki o izdiham görüntüleri.
Bundan sonra belli ki bir süre hafta sonları sokağa çıkma yasağı uygulanacak. Havaların açması karşısında sahillere, piknik alanlarına akın etmemeyi kendi irademizle başaramadığımız için geliyor bu yasak.
Bari alışverişlerimizi son dakikaya bırakmayalım, ekmeğimizi, suyumuzu özellikle de bolca reklamını yaptığımız Luppolarımızı yeter miktar stoklayalım ki bir daha ele güne rezil olmayalım. Türkler virüsten değil açlıktan korkuyormuş meğer dedirtmeyelim.