Sosyal medyadan İran'daki itiraz hareketlerini takip ediyorsunuzdur... Haberlerde; göz altına alındıktan sonra kötü muamele sonucu hayatını kaybettiğini okuduğumuz Mahsa Emini'nin ardından, İran'da büyük bir protesto dalgaları başlamıştı. İlkin üniversite öğrencileri, ardından liseliler derken; örtülerini çıkartıp ateşe veren kadınlar, yönetime karşı çıkışın sembolü haline geldiler... 1979'daki İslam Devriminin sembolü olan hicablı/çadorlu kadınlar, yerlerini örtülerini ateşe verirken çılgınca dans eden kadınlara bırakmıştı sanki.
Ne olmuştu bu süreçte de kadınlar örtülerinden bu kadar nefret eder hale gelmişlerdi? İran'da kadınlara uygulanan ''hicap mecburiyeti''nin verdiği ağır yük müydü bu? Rejimin uluslararası ambargolarla içe daha da kapanmış haliyle, halkı ve halkın sorunlarını zaman içinde giderek duymaz hale gelişi miydi sebep? Yayınlaşmış yoksulluk muydu? Hak ve özgürlüklerin kısıtlanması mıydı? Baskılar mıydı? Kuşkusuz hepsi de vardı hatta, İran sosyolojisini yakından takip edenler, çok daha fazla sebepler de ekleyebilirler...
Lakin benim dikkatinizi çekmek istediğim konu; İran'daki siyaset işleri veya 'Molla rejimi'nden başka bir şey... Sokaklardaki eylemlerin, sokak aralarına yönelerek, sarık taşıdığı için ensesine tokat atılıp sarığıyla birlikte yere düşürülen ihtiyar adamlara uyguladığı alaycılığın topluca gülme konusu edilmesi... Veya sokak arasında kıstırılan çadorlu bir kadının çarşafının çekiştirilerek, köşelerde tartaklanması olayının da bir devrimcilik zaferi olarak sunulması ve alkışlanması hali... Doğrusunu isterseniz, vicdanları sızlatıyor... Kurbanlarının çaresizliği kadar, onlara şiddet uygulayan zavallıların kendilerini devrimci sanması da vicdan sızlatıcı...
Çünkü o tartaklanan veya dövülen insanlar, 'Molla' değiller. Sıradan yolda yürüyen yaşlı adamlar, evine-işine giden kadınlar... Ama sarığı olan herkesi molla zanneden ahmaklar, sıradan insanların geleneksel kisveleri yüzünden küçük düşürülerek ititlip kakılmasından bile zevk duyuyorlar... Asıl zevk duydukları ise zaten sistem eleştirisi gibi yüksek perdeden bir talep değil, bir Müslümanı giyim kuşamı üzerinden incitmiş olmak, İslami hassasiyetlerle alay etmek!
...............................................
Nedir gülünç olan? Nedir çirkin olan? Ne ile alay ederiz? Neyi güzel bulmayız? Neyi kabullenemeyiz? Bunlar derin sorular...
Umberto Eco, 'Çirkinliğin Tarihi'' adlı eserinde; çirkinlik kavramının, tıpkı güzellik kavramı gibi, yalnızca farklı kültürlerde değil, farklı dönemlerde de göreli olduğunu söyler. Değişkendir, geçicidir çirkinlik... Ona göre çirkinlik de güzellik de, aynı zamanda sosyal olgulardandır. Eco'ya göre; üst sınıflara mensup kişiler, her zaman aşağı sınıfların beğenilerini hor görmüş ya da gülünç bulmuşlardır. Üstün kişiler, güç sahipleri, aşağıdakilere gülerler, çünkü aşağıdakilerin beğenileri veya durumları zaten çirkindir, tiksinçtir, hatta kitsch'dir...
Ensesine patlatılarak yere itilen bir ihtiyar adamın görüntüsünü, siyasi bir eleştiri veya devrim gibi görenlerin, ne olduğunu anlayamadan ensesinde boza pişirilen aşağı kesimleri gülünç bulması da bu yüzdendir. Batı düşüncesi; Doğu'yu, yani geleneği, ruhu, dini, maneviyatı her zaman dışlamış ve inkar etmiş tezler üzerine kuruludur. Batı refleksinin, İslami veya Doğulu olarak nitelendirdiği bir giyim kuşam tarzını, dövülecek, itilip kakılacak, gülünüp alay edilecek bir halde görüyor oluşundadır asıl sorun... Yoksa insanların kültürel, geleneksel çevrelerine uygun giyinişlerinde değil...