6/8 Ekim 2014 olayları sırasında Selahattin Demirtaş’ın talimatıyla gelişen linç hareketinin maktülleriydi mağdurlarıydı onlar... Yasin Börü, Ahmet Dakak, Riyat Güneş, Hasan Gökguz’un hiçbir vicdanın kabullenemeyeceği dehşetlerle katledildiği o günlerin yargılaması halen sürüyor. 9. duruşmaydı geçen günkü... 19’u tutuklu 41 kişinin yargılanmasına devam edildi.
İstanbul’dan çok ciddi bir destek vardı davaya. İstanbullu anneler kendi evlatları gibi bildikleri bu çocuklar için “suçları neydi” diye sormaya gittiler Ankara’ya. Öncülüğünü Araştırma ve Kültür Vakfı yöneticilerinden Fatıma Kutluoğlu’nun yaptığı farklı sivil toplum gruplarından kadınlar, bir gece öncesinden sessizce doldurdu otobüsleri, sivildiler, evlerinden çıkan hanımlardı bu kimseler... Her şeyi devletten, her şeyi siyasetten bekleyenlere inat, acaba bizler ne yapabiliriz diye soran gerçek kişilerdi onlar... Sahiciydi attıkları her adım. Sabaha kadar aktılar aktılar, adeta bir gönül nöbeti şeklinde, ‘’Yasinler için Ankara’ya gidiyoruz’’ diyorlardı. Sadece vakıf ve dernekler değil, normal şartlarda evlerinden pek de çıkmayan bu teyzeler, bu anneler, kız kardeşler, davanın sessizliğe gömülmesine razı gelmedikleri için yoldaydılar... Toplumsal vicdanın sesini duyurmak adına yoldaydılar... Basın bildirisini okuyan Tuba Albayrak; “bu vahşi katliam, tüm insanlığa karşı işlenmiştir” dedi...
Avukat Şeyma Döğücü ve AK Partili kadınlar da duruşma günü Ankara Adliyesindeydiler. Şeyma Hanım kadın kolları başkanı olmadan evvel de Yasin’lerin avukatlarından birisiydi zaten. Milletvekillerinden değerli dostlarımız Ayşe Keşir ve Ravza Kavakçı da duruşmayı izleyenler arasındaydı... Cumhurbaşkanımız Yasin Börü’nün babasını aramış bir gün evvelden, hal hatır etmişler, adaletin inşallah yerini bulacağından teselli etmiş yaralı babayı... Bunun ne anlama geldiğini biz dışarıdan çok iyi idrak edemiyoruz ama Yasin’in babasının gözleri sevinçle parlıyordu bunu anlatırken. Hatır tutmak ne kadar önemli, hele ki böylesi vahim taziye vakitlerinde... Kalbe ateş düşmüş, kalp mum gibi eriyor. Ne var yani orada acıları daha da yakıcı hale getirecek laflar davranışlar olmasa...
Nitekim Şeyma hanımın avukatlık sezgilerine göre zanlıların taktik değiştirmesi de bu minvalde. Daha evvelki duruşmalarda bizim suçumuz yok, masumuz diyerek savunma geliştirirlerken... Bu duruşmada ‘’biz Kürtüz diye burada yargılanıyoruz’’ şeklinde bir argüman geliştirmek istiyorlar. Ama onlara gereken cevabı Yasin’in babası bizzat veriyor; “Siz Kürt olduğunuz için değil feci bir cinayet işlediğiniz için yargılanıyorsunuz burada, yoksa benim oğlum da Kürttü ve onu gözünüz hiç yaşarmadan katlettiniz, yazıklar olsun size” diyor...
Sonra güya ilgisiz iltisaksızdılar HDP ile... Katil zanlıları, genel başkanlarının hapse atıldığından bunu protesto ettiklerinden söz ediyorlar bağrışarak. Hani sizin HDP ile ilginiz yoktu...
Nitekim bu son duruşmanın en önemli talebi; Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da azmettiriciler olarak yargılanması istemleriydi... Kürt oldukları için değil... İnsanlık dışı bir katliamı tertip ettikleri için...
Bu nasıl bir Kürdistan talebiydi acaba...
Kürtleri öldüre öldüre mi kurulacaktı Kürdistan...
En son Diyarbakır’daki patlamalarda hem Bağlar’da, hem merkez mahallelerde hayatların kaybedenler de Kürtlerdi hep... Kürtleri öldürerek Kürtlere özgürlük vereceğini iddia eden bir ölüm makinası işliyordu aslında...
Yasin Börü davası için sosyal medyada yaptığımız davetlerde de dikkatimizi çekti. Bizler Yasin Börü davasından bahsedince karşımıza derhal Hüda Kaya’nın oğlu ve bir karakolda dayak yediği meselesi getiriliyordu. Bir kere bu vicdan dayatması oldukça haksız. Vücudu delik deşik edilerek defalarca kemikleri kırılıp yakılarak hunharca öldürülen gençlerin acısını taziyesini insan gibi vermemiz gerekmiyor mu ilkin... Niçin bu acıyı diğer acılarla kıyaslamak tartmak zorundayız...
Hüda, birkaç yıl öncesine kadar bu tip incelikleri bilen bir kimseydi. Bu kadar mı kör ediyor insanı makam mevki şöhret. Eski dostum Hüda Kaya, Yasin Börü’nün parçalamış yüzü hiç giriyor mu düşlerine... Evladının yaralanmasına elbette üzüldüm bir anne olarak, ama ne olur bunu gariban insanların bir Kurban Bayramında yakılarak oyularak katledilen evlatlarının acısıyla yarıştırmasınlar... Eyne tezhebun....