Pazar Günü Almanya’da genel seçimler yapıldı. Dün zâten yazı günüm değildi ama ilk gayrı resmî kesin sonuç saat 21.00’e doğru alındığı için öyle olsaydı bile sadre şifâ olacak bir şeyler yazamazdım.
Belki biliyorsunuzdur, benim ömrüm Türkiye ile Almanya arasında rakkaslık etmekle geçiyor. Hâlen de Almanya’dayım ve bu benim burada izlediğim belki onbirinci veyâ onikinci parlamento seçimiydi. Doğrusunu söylemem gerekirse hiç bu kadar yavan ve renksiz olanına rastlamışdım. Halkda ilgi sönükdü. Fakat 61,8 milyon seçmenden %71,5’inin sandığa gitmesiyle katılım bayağı yüksek oldu denilebilir.
Kısaca partilerin oy oranlarını ve karakterlerini verip netîcenin Türkiye bakımından bir önemi olup olmadığına değinmek istiyorum:
Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve onun Bavyera kolu olup ayrı parti olarak görünen Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) %41,5 ile “kırk bir buçuk mâşallah!” övgüsüne hak kazandı. 1994’den bu yana ilk kez yüzde kırk üst oy...
Pek çok safderun Türkün solcu filan gibi bir şey zannetdiği Sosyal Demokrat Parti (SPD) %25,7 ile İkinci Dünyâ Savaşı’ndan bu yana sondan ikinci en kötü sonucunu aldı. En kötüsünü 2009 seçimlerinde almışdı; eh, bu da bir başarı sayılır.
Sol Parti (die Linke) %8,6 ile üçüncü sıraya girmeyi başardı ki şâyân-ı dikkat bir performansdır. Böylece adına şeref vererek
Yeşiller (die Grünen) %8,4 alabildiler. Görüldüğü üzere kılpayı ile solanmış durumdalar ama ne demişler: Hedefi kılpayıyla kaçırmak da karavanadır!
Hür Demokrat Parti (FDP) yine İkinci Dünyâ Savaşı’ndan beri ilk kez olarak %4,8 oyla yine kılpayı ve ilk defâ olarak parlamento (Bundestag) dışında kalıyor ki bir bakıma sansasyoneldir, çünki 2009 Seçimleri’nde %14,6 oyla târihî rekorlarını kırmışlardı. Bir devrede bu kadar oy kaybedebilmek (!) de bir tür mârifet olsa gerek. Evet, iktidar yıpranması diye bir şey olabiliyor ama bu kadarı bununla pek îzâh edilebilir mi bilmiyorum.
Almanya’da %5 barajı var. Yâni bizdeki %10 barajı gibi...
Almanya İçin Alternatif (Alternative für Deutschland, AfD) adlı parti %4,7 oy aldı.
Ancak altı ay önce kurulmuş bir parti için yine şâyân-ı hayret bir başarı.
Alman Parlamentosu aslında 598 milletvekîlinden oluşuyor. Ama çifte oy sistemi dolayısıyla bu sayı hep biraz artıyor. Her seçmen bir oyunu kendi seçim çevresindeki adaylardan birine, ikincisini ise bir partiye veriyor. Hesâbı biraz karışık. Bundan ötürü bu sefer Bundestag 630 milletvekîlinden teşekkül edecek.
Sandalye sayıları da şöyle:
Hıristiyan Demokratlar 311 kişi, Sosyal Demokratlar192, Sol Parti 64 ve Yeşiller 63 milletvekîli çıkarmış oldular.
Bayan Angela Merkel’in partisi böylece, iktidar yıpranmasına bir nanik yaparak %8 kazanç sağlamış durumda.
Yâni ufak koalisyon ortağı Hür Demokratlar kayıp rekoru kırarken büyük koalisyon ortağı kazanç rekoru kırmış oluyor.
Ve min el garâib!!!
Şimdi gelelim “bütün suallerin en suali”ne:
Bunlardan bizim sığıra davara bir ziyan gelir mi?
Gelmez!
Geleceği kadar gelmiş zâten, daha ne gelecek?
Başbakan Bayan Merkel’in sicili belli. Diyor ki “Türkleri kat’iyyen AB’de istemem!”
Eh, bu saatden sonra daha da azıp “Meriç’in batısında da istemem, Arkadeş!!!” diyecek hâli yok herhalde...Yabancı dil bilen kültürlü İngilizlerin hep söylediği üzere “Mais quand même, on sait jamais...” Yâniyâ, büyük lokma yut, büyük konuşma!
Öte yandan yine bu saatden sonra Türkiye’nin mi AB’ye daha çok ihtiyâcı var yoksa ufak ufak AB’nin mi Türkiye’ye sorusunu sormanın zamânı da geliyor ki bu elbet bu yazının konusu değil.
Onun için ben de artık ufak ufak bu yazıyı bitireyim ki köşedeki meyhâneye uzanıp şöyle gönlümce zaferi kutlayayım... “Yaşasınnn!!!” diye nâralar atayım...
Şimdi diyeceksiniz ki “Kardeşim, sana ne? Sen ne biçim Türksün? Kime bu nâran?”
Ona da Ölümsüz Mehmed Âkif vermiş cevâbı doksan yıl önce:
“Yaşasın!.. Kim yaşasın? Ömrü olan... Şak, şak, şak...”