«İnsanlardan çok şikayet ediyorsun. Unutma, eksiksiz insan yoktur.» diyorsun ki, bunu bana ilk sen söylemiyorsun. Bir gün ablam, «insan seninle konuşunca sıkıntı basıyor. Senden kaçarlar, yalnız kalırsın!» demişti.
Onlar benden kaçıyorlar, ben de ters istikamete doğru onlardan kaçıyorum.
- Eksiksiz insan yoktur.
Ne doğru!
Ama eksikliğini gidermeye çabalayandır ki insandır.
●
Sevgili Dostum!..
(...)
Dünya değişti
artık hiçbirimiz
hepimiz için değiliz
rüzgârlarımız ayrı...
tek tek de bir hiçiz
dalgalar ayırırken beni bizden
hepimiz «insana» yabancı.
●
Sevgili Dostum!..
Sessizliği, farelerin kuş cıvıltılarına benzer seslerle bozduğu odamda, aklım fikrim karıncalarla dopdolu. Rüzgar ağaçlara türküsünü söyletir, yağmur penceremin camını tıklatır ve ben üşümeyi unutmaya çalışırken, şu kalem tutan parmaklarım, nasıl gördüğünü kestiremediğim gözüm ve harikalar diyarı beynimle, karınca yuvasında kendini dinleyen ve tetkik eden bir karıncayım.
Karıncalar ve ben...
Bir adımda belki bir karınca cemiyetine son veren insan...
İnsana göre karınca ne kadar küçük olursa olsun, yine de nisbet...
Dünya büyüklüğü ile nasıl bir toz zerresinin karşılaştırılması mümkün değilse, evrene nispetle dünya o kadar küçük ki...
Toz zerresi ve üzerinde bilmem kaç bin senedir yaşayan insanlar.
İnsan, ayağının yanında karıncanın pek küçük kaldığını görüp, onun acısını mühimsemez de, kendi başına gelen bir acıdan, her şeye karşı isyan eder.
İnsanlar ve karıncalar...
Ayağım yere değiyor; şükür ve tevekkülün yanındayım.
●
Sevgili Dostum!..
(...)
Düşünüyorum da, ömrümüz hasretlerden meydana gelmiş bir zincir. Kimi ekmeğe, kimi çocukluğuna, kimi gençliğine, kimi sevgilisine, kimi sevmeye, kimi sevilmeye, kimi arkadaşa, kimi şuna, kimi buna... O bunu bekler, bu şunu bekler, öbürü bekleyişi bekler. Her kavuşma, başka bir hasrete yol...
Yaşarken yaşamaya hasretiz!...
Unuttuğumuz rüyayı, damağımızda kalmış bir tad hissiyle hatırlamaya çalışıyoruz. O mu, bu mu, şu mu? İşte ömür!..
●
Sevgili Dostum!..
Artık bin bir yol ağzında ne yapacağını kestiremeyen KİM değil, kararlı ve yürüyeceği yolu belirlemiş bir KİM var. Ötesi nasib...
«Kendini bil!..»
«Ben», mesafesizlik içinde uzaklığım.
Zamanın temposu içinde bu uzaklığı yakınlaştırmaya çalışacağım; bunun için yaşıyoruz.
Ve şuurumla, uykusunun mahmurluğunu atmaya çalışacağım şuurumun.
Her yokuşta, bir sonraki davetin kabulcüsü olacağım.
Ve biliyorum, ancak ayakta durabilenler ayakta tutabilir.
Biliyorum artık, sonuca ulaşacak şekilde başlamam, bitirmek kadar zor olduğunu.
Ve biliyorum, yola pazarlıksız atılmak gerek.
Ve dua; vesile için...
●
Sevgili Dostum!..
(...)
Hayâlle gerçek arasında ne kadar büyük uçurum olursa olsun, içinde bulunduğumuz topluluğun durumu ne olursa olsun, bu bizi kararlılığımızdan döndürmemeli ve sulandırmamalıdır. Eğer biz, bize bakanlara, karanlıktaki ateş böceği kadar ışık verebilecek duruma gelirsek, ne kazanç!..
●
Sevgili Dostum!..
(...)
Karıncaların savaşından bana kalan ders, başı koptuğu hâlde ısırdığı yeri bırakmayan karıncaların hâliydi.
●
Ey ümit, en koyu ümitsizliklerde bile sen varsın!.."
* Bu derlemeyi, özellikle gençlere sürekli umutsuzluk aşılayanlara mukabil genç kardeşlerime uzun hayat yolunda kılavuz olacağını düşünerek Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nun Yaşamayı Deneme adlı eserinden yaptım.