Hemen her yerde ve neredeyse hemen her zaman olduğu gibi Türkiye’de de seçim sürecinde dış politika gündemin alt sıralarındaydı. Gündeme giren Suriye, MİT tırları gibi konular da gerçek boyutlarıyla değil, iktidarı yıpratmanın ya da pekiştirmenin aracı olarak tartışıldı.
Partiler seçmen kitlelerinin nabzına göre konuştu, çok azı var olan sorunları nasıl çözeceğini söyledi. Seçim manifestolarına giren konularda da ilkesel açıklamalarla yetinildi. Ama kampanyalar sürerken dünya döndü, siyasetin, diplomasinin çarkları çalıştı. Yemen’den Ukrayna’ya, Suriye’den Kıbrıs’a pek çok değişiklik oldu.
Bu akşam seçim sonuçları belli olacak ve umarım ki çok kısa bir süre içinde yeni hükümet kurulacak. Kurulur kurulmaz da kucağında yönetilmesi gereken bazıları eski, bazıları yeni sorunlar, bu sorunların yönetim biçimine ilişkin verilmesi gereken kararlar bulacak.
***
Sınırlarımızın güneyinde giderek artan IŞİD tehdidine karşı alınacak tedbirler paketi Suriye sorununun geleceğini, Kürt sorununun çözüm biçimini, ABD ile olan ilişkilerin rengini belirleyecek. Yeni kurulacak hükümet nerede durduğunu zemindeki yeni şartlara, müttefiklerin pozisyonuna, İran ve Rusya ile sürdürülmesi düşünülen ilişkilerin niteliğine bağlı olarak tanımlayacak. IŞİD şiddetini üstümüze çekmeden nasıl bir politika izleneceği, hangi koalisyonlar oluşturulacağı kararlaştırılacak.
Kıbrıs konusunda da Türkiye’nin inisiyatif almaması imkansız. Mustafa Akıncı’nın KKTC Cumhurbaşkanlığına seçilmesiyle oluşan olumlu havadan yararlanmamak, AB ve ABD ile yaşanan gerginliği yumuşatmak için çaba harcamamak gerçekçi olamaz.
Kıbrıs sorunu çözülse de çözülmese de Türkiye’nin BM parametreleri ve tarafların mutabakatları çerçevesinde çözüm sürecine verdiği desteği daha yüksek sesle dillendirmesi, hem çözümün şansını arttırmak, hem de küresel etkisini pekiştirmek için şart. 17 Haziran’da gerçekleşecek Akıncı-Anastasiadis görüşmesi öncesinde yeni hükümetten bir açıklama mutlaka beklenecektir.
Yeni hükümet Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerini normalleştirmek, imajını tazelemek için de çaba harcamak durumunda. Batı’nın Türkiye’ye komplo kurduğu iddiaları doğru olsa bile, bu iddiaları boşa çıkartmak, argümanları zayıflatmak için, ama en az bunlar kadar önemlisi ne dendiğini, nelerin eleştirildiğini anlamak için, diyalog kanallarının açılması, eş zamanlı olarak da ifade özgürlüğü önündeki engellerin masaya yatırılması gerekecek.
Unutmayalım ki Türkiye’nin dünya siyasetindeki ağırlığını arttırması, müdahil olduğu ve olmadığı sorunların çözümünde daha fazla söz sahibi olması için “algısı” önemli ve algısını yönetmesi siyasetin olmazsa olmaz önkoşulu.
***
Yönetilmesi gereken ve yeni kararlar alınması beklenen sorunlar arasında İsrail’le ilişkilerin ne olacağı, Mısır’la nasıl bir modus vivendi yaşanacağı, Yemen sorununun çözümüne ne şekilde katkıda bulunulacağı, çok acil olmamakla birlikte Ermenistan ile nasıl bir ilişki biçimi geliştirileceği de var.
IŞİD’den hem bağımsız, hem de bağlantılı olarak Suriye krizinin çözümü de yarından itibaren siyaset gündemimize girmesi beklenebilecek konular arasında. Sorunu sınırlama ve dondurma, maksimalist beklentileri askıya alma bulunabilecek en makul çözüm gibi duruyor.
Umarız seçimler istikrarlı ve tutarlı bir Türkiye tablosu ortaya çıkartır da tüm bu sorunların ve diğerlerinin Türkiye’nin çıkarlarını koruyacak şekilde çözülebileceği, rasyonel kararların alınabileceği bir siyasi ortam oluşur...