Yargıdaki Paralel Yapılanmanın ne tür bir saikle oluşturulduğunu ve nasıl bu denli dirençli olabildiğini anlayabilmek için hikayenin başını bilmek gerekiyor. Devlette her türlü dini alametin yasak olduğu dönemlerde normal karşıladığımız “kendini gizleme” taktiğinin geçici değil yapısal ve ele geçirme amaçlı olduğunu anladığımızda zaten işin rengi belli olmuştu.
Küçük bir misal vereyim, dershanelerin F1 sınıflarında özenle seçilmiş ve eğitilmiş üstün nitelikli gençler, üniversite sınavı yaklaştığında aman gaz yapar diye bulgur pilavı dahi yedirilmeden dualarla salimen sınav gününe ulaştırılır. Aileleri hayran bırakan bu ihtimamın sebebi gençlerin devşirilecek olmasıdır. Aileden izin alınır. Burslu okutulan yüzde 10 dilimindeki gençlere okul ve bölüm tercihleri yaptırılır. Bilim adamı olabilecekken Moğolistan’a öğretmen olarak atanan “altın nesil” böyle yetişir.
Askeri okul için ailelerle erkenden iletişim kurulur. Askerlikte dindar aile profili ya da imam hatip gibi bir okul geçmişi olmamalıdır. Askeri okula gidecek olan öğrenciler Cemaat’in okul ve dershanelerinde de yetiştirilmez. Onların devşirilmesi en meşakkatli olanıdır. Hukuk kazanıp okuyanların savcı ya da hakim olabilmeleri için ilişkide oldukları çevreden soyutlanmaları kız iseler şayet başlarını açmaları gerekmektedir.
Pensilvanya’ya din turizmi
Amaç kutsaldır: Devleti hizmet hareketi için seferber etmek. Bu bir tür cihaddır! Pensilvanya’daki zat ise adete bir din turizmine dönüşmüş olan ziyaretlerde içtiği suyun artığını şifadır diye dışarıda bekleyenlere sunulmasına ses çıkarmamaktadır. Mehdi ya da Mesih her ne inancıysa; “Hizmet Devleti” idealinin efsunu da böyle sağlanır. Böyle böyle inşa edilen bir yapının kolektif bilinci, sorgulamayı değil onaylamayı öğrendiğinden ve çok erken yaşlarından itibaren ya tehdit ve şantajla ya da Mehdi, Mesih, Müceddid gibi kesin inançlılığının imkanlarıyla bir dini cemaat olmanın ötesinde bir suç çetesine dönebilmiştir. Sicilini Cemaat’in okullarından, dershanelerinden bile temizlemek suretiyle edinilen bir devlet kariyeri, on yıllardır kendini gizlemenin yarattığı psikolojik tahribat... bütün bunları da üzerine eklediğinizde ne denli sağlıksız bir yapılanma ile karşı karşıya olduğumuzu tahayyül etmek daha kolay olacaktır.
Yargıda Birlik Platformu Sözcüsü ve Ankara Cumhuriyet Savcısı Abbas Özden’in birkaç haftadır medyaya verdiği röportajları takip edenler Paralel Yapının HSYK seçimleri için oluşturduğu tehlikenin de farkındadır sanıyorum. 12 Eylül 2010’daki Anayasa değişikliğindeki “HSYK’da her üyenin tek aday için oy kullanma” şartını Anayasa Mahkemesi’ne götürmek suretiyle başlayan YARSAV- Paralel Yapı ittifakı şimdi de ortak aday listesiyle seçime giriyor. Özden, Paralel Yapının YARSAV’ı işgal ettiğini söylüyor. İmam vesayetine bağlanmış bir yargı gücüne karşı bütün hakim ve savcıları uyarıyor. Dindar solcu, Alevi, ülkücü... her meşrepten eğilimin birlik olduğu çoğulcu bir yargının ilk adımı olsun için oluşturdukları Yargıda Birlik Platformu’nun listesine desteğe davet ediyor.
Özden Star Gazetesi’nde Fadime Özkan’a verdiği röportajda yargıdaki insan kaynağının nasıl oluştuğuna dair çarpıcı tespitlerde bulunuyor: “Zeki çocukları prens olarak yetiştirdiler. Halen YARSAV’ın yönetiminde olanlar var. Ayrıca kullanabilecekleri türden sorgusuz sualsiz hizmet edebilecek insanları seçtiler. Vakti gelince o kişiler verilen talimatları harfiyen uygulamak zorunda kalıyor... Cemaate ‘yeter artık yakamı bırakın’ diyen arkadaş ‘hemen ertesinde iki müfettiş geldi’ diye anlatıyor.”
Elif Çakır’ın önceki gün yazdıkları dudak uçuklatan cinsten. Paralel Yapı’nın, savcıların sicilini bozmak ve bu sayede kıdem almalarına mani olmak için attıkları iftiraları duyunca insan gerçekten hayret ediyor! Dahası korkuyor!
Yargıdaki Paralel Yapı bu işte.
Hakim ve savcılar 12 Ekim’de sadece devletin, milletin, yargının bağımsız ve tarafsızlığının muhafazası için değil kendilerini rehin alan bir yapıyı temizlemek için de oy kullanacaklar.