Yargı reformu strateji belgesinde itiraz edecek bir şey bulamayan yeminli Erdoğan düşmanlarını aldı bir telaş. Böyle bir sunuş karşısında ortalığı ayağa kaldırmaları gerekiyordu. Fakat o da ne? İtiraz edecek hiçbir şey yok.. Akşama kadar arayıp arayıp da ateş püskürecekleri bir şey bulamayınca ümitsizliğe kapılan muhaliflere bekledikleri can suyu Sözcü gazetesinin avukatı Celal Ülgen’den geldi. ‘Yeşil pasaportu reddediyorum. Pasaportun yeşili idarenin öznesi olmayı gerektirir, ben bağımsız olmayı tercih ediyorum’ diyerek, kendince bir çıkış yaptı.. Bu sözleri bir şey zannedenler de adamı özgürlük savaşçısı ilan etti.. İyi de arkadaş.. Sen bu mantıkla cebindeki nüfus cüzdanından araba kullanırken ibraz etmek zorunda olduğun ehliyete kadar her şeyinle idarenin öznesi, belirtili nesnesi, dolaylı tümleci falan olmuşsun zaten. Bir yeşil pasaporta mı taktın? Almazsın olur-biter. Celal Bey’e bir de hatırlatma. Bu her gereksizlik ortamında kafa gösteren ‘imzacı akademisyenler’ falan var ya. Hani kimi çıkıp ‘devlet bebek öldürüyor’ diyor kimi çıkıp ‘KHK ile işimizden olduk falan diye veryansın ediyor. Arz edeyim. Hepsi yeşil pasaportlu bu ‘özne’lerin.
S-CHP prodüksiyon gururla sunar; Tayyip Erdoğan’ın İmamoğlu sevdası
Ekrem İmamoğlu her akşam olduğu gibi yine bir ailenin evine iftara gidiyor. Köse Ailesi’nin.. Ailenin mütedeyyin fertleri candan bir karşılama ile kabul ediyorlar misafirlerini. Hiç gereği yokken kızlar durup durup ‘kesinlikle siz kazanacaksınız’ falan diyor. Evin oğlu, üniversite sınavını falan bıraktım sadece sizin kazanmanıza odaklandım diyerek heyecanını paylaşıyor.. Bu müthiş destek havasının nedenlerini de evin babası izah ediyor. Meğer Erdoğan’ın yaşadığı mağduriyet nedeniyle oğluna ‘Tayyip Erdoğan’ diye isim koymuş. Bugün mağdur olan taraf İmamoğlu olduğu için artık oylarını CHP’ye vereceklermiş. Ne şeker. Peki kim bu ‘çat kapı’ misafir olunan, oğullarına Tayyip Erdoğan ismini verdikleri halde ‘CHP’li olan aile? EHA’dan Malik Ejder’in yazdığına göre bu ailenin babası Ertuğrul Köse, Milli Gazete’nin yani Saadet Partisi’nin resmi yayın organının reklam koordinatörü. 24 Haziran seçimleri Saadet Partisi Kastamonu milletvekili adayı ve 2014 Saadet Parti’si Taşköprü belediye başkan adayı.. Söyleyeceklerim bundan ibarettir.
Bir Peygamber sevdalısı öldü, duydun mu Devlet Bey!
Çok geç tanıdım Naci Memiş’i.. Birlikte Bayburt döneri yediğimiz günlerde artık ne Alparslan Türkeş hayattaydı ne de o bildiğimiz anlamda ülkü ocakları kalmıştı. Ömrü MHP’de millete hizmetle geçmiş bir adamdan söz ediyorum. Bizzat Türkeş’in talimatıyla köy köy mahalle mahalle dolaşıp ‘İslâm'da Birlik Şuuru ve Milliyetçi Hareket’ konferansları verdi. Türkeş özel yazışmalarını ona emanet etmişti. Bunlar arasında neler yoktu ki? Ölümünden sonra onları imha etmek de Naci Memiş’e düştü. 5 çuval özel yazışmayı önüne/arkasına bakmadan yaktı. Vasiyetti, yerine getirdi. Fehmi Koru, ‘ya hu muhterem imha etmeden önce insan birer kopyasını almaz mı’ diye sormuş, Memiş’ten, ‘kopyasını alacaksam niye imha ediyorum ki!’ yanıtını almıştı.Öyle bir hatipti ki. Bir şehitlik anlatırdı neden şehit olmadım diye ağlardın dinlerken. Bir Peygamber anlatırdı. Öyle bir Peygamber sevdasını başka hiçbir insanda göremeyeceğini hissederdin. Partisi MHP içinde milletine hizmet etmekten başka bir siyasi hedefi hiç olmadı. Kimsenin koltuğuna göz dikmedi. Hiçbir dava arkadaşının arkasından film çevirmedi. Önüne altın tepside fırsatlar sunulmasına rağmen elinin tersiyle itti, MHP’de mücadeleyi tercih etti. Son nefesini de kendine şiar edindiği ‘Turani ve Kurani değerlerden ayrılmayın’ diyerek verdi. Bir Peygamber sevdalısı öldü. Devlet Bahçeli duymadı bile.